• GİRİŞ
  • GİRİŞ...
  • KUR'AN-I KERİM
  • MEÂLİ
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
    • Kur'an Yolu Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ELMALILI HAMDİ YAZIR
    • Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ÖMER NASUHi BİLMEN
    • Kur’ân-ı Kerim Türçe Meâli
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • RÜYA TABİRLERİ
    • A'dan Z'ye
    • İçindekiler
    • İslami Rüya Tabirleri

Tevbe Sûresi 80 - 86. Ayetler

80.   Onlar için istiğfarda bulun veya onlar için istiğfarda bulunma. Eğer onlar için yetmiş defa af dileyecek olsa elbette Allah Teâlâ onları af etmeyecektir. Çünki onlar Allah Teâlâ'yı ve Resûlünü inkâr ettiler. Allah Teâlâ ise fasıklar olan bir kavme hidayet etmez.

81.   Rasûlullah'a muhalefet için geri kalmış olanlar, oturmalarıyle sevindiler ve Allah yolunda mallarıyle ve canlarıyle cihadda bulunmalarını kötü gördüler ve şu sıcakta cihada çıkmayın dediler. De ki: Cehennemin ateşi sıcaklıkca daha şiddetlidir, eğer iyice anlar kimseler olsalar idi.

82.   Artık onlar kazanmış oldukları şeyin cezası olmak üzere pek az gülsünlür ve pek çok ağlasınlar.

83.   Eğer Allah Teâlâ seni onlardan bir taifenin yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse de ki: Artık siz benimle beraber çıkmayınız ve benim maiyetimde olarak savaşta bulunmayınız. Çünki, siz ilk defa da oturmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlar ile beraber oturunuz.

84.   Ve onlardan hiçbir şahsın üzerine ölmüş olunca ebedî olarak namaz kılma ve kabrinin üzerinde durma. Çünki onlar Allah Teâlâ'yı ve Resûlünü inkâr ettiler ve onlar fasık olarak öldüler.

85.   Onların malları ve evladları seni imrendirmesin. Allah Teâlâ, diliyor ki, onları bunlar sebebiyle dünyada azaba uğratsın ve onların canlarını kâfirler oldukları halde gidersin.

86.   Allah Teâlâ'ya imân edin ve Peygamberinin beraberinde cihadda bulunun diye bir sure indiği zaman onlardan kudret ve servet sahipleri senden izin dilediler ve "bizi bırak oturanlar ile beraber olalım" dediler.

Tevbe Sûresi 87 - 93. Ayetler

87.   Onlar, seviye kalanlar ile beraber olmaya râzı oldular ve onların kalpleri üzerine mühür vurulmuştur. Artık onlar güzelce anlayamazlar.

88.   Fakat peygamber ve onunla beraber bulunan mü'minler, mallarıyle ve canlarıyla cihada atıldılar. Ve işte bütün hayırlar, onlarındır. Ve kurtuluş bulunanlar da işte onlardır.

89.   Allah Teâlâ onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Onlar ebedî olarak kalıcılardır. İşte en büyük kurtuluş budur.

90.   Ve bedevilerden mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah Teâlâ'ya ve Resûlüne yalan söyleyenler de oturdular. Onlardan kâfir olanlara elbette ki, pek acıklı bir azap İsabet edecektir.

91.   Ne zayıflar üzerine, ne de hastalar üzerine ve ne de harcayacakları birşey bulamayanlar üzerine bir günah yoktur. Allah Teâlâ için ve Peygamberi için hayır dileğinde bulundukları takdirde. İhsanda bulunanların aleyhine hiçbir yol yoktur. Ve Allah Teâlâ çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

92.   Ve o kimselere de günah yoktur ki, her ne zaman kendilerine binek veresin diye sana geldikçe "sizi üzerine bindirecek bir şey bulamıyorum" dedin de sarf edecek bir şey bulamadıkları için gözleri yaş döke döke geri dönüverdiler.

93.   Ancak sorumluluk o kimseler üzerinedir ki, onlar zengin kimseler oldukları halde senden izin isterler, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı olmuş bulunurlar. Allah Teâlâ da onların kalpleri üzerini mühürlemiştir. Artık onlar bilmezler.

Tevbe Sûresi 94 - 99. Ayetler

94.   Onlara döndüğünüz zaman size mazeret beyan edeceklerdir. De ki: Mâzerette bulunmayınız, elbette size inanmayacağızdır.Muhakkak ki, Allah Teâlâ sizin bir kısım hallerinizden bizi haberdar buyurdu ve sizin amellerinizi Allah Teâlâ ve Peygamberi görecektir. Sonra gizliyi de âşikâreyi de bilene döndürüleceksiniz. Artık o neler yapmış olduklarınızı size haber verecektir.

95.   Yanlarına döndüğünüz zaman onları cezalandırmaktan vazgeçmeniz için size karşı Allah Teâlâ'ya yemin edeceklerdir. Artık onlardan vazgeçiniz. Şüphesiz ki, onlar murdar şeylerdir. Ve onların varacakları yer, kazanır oldukları şeye bir ceza olmak üzere cehennemdir.

96.   Size yemin ederler ki, onlardan razı olasınız. Siz onlardan razı olacak olsanız da şüphe yok ki. Allah Teâlâ o fâsıklar olan taifeden razı olmaz.

97.   Bedeviler, küfrce ve nifakça daha beterdirler. Ve Allah Teâlâ'nın Resulüne indirmiş olduğu kanunları bilmemeğe daha lâyıktırlar. Allah Teâlâ ise bilendir, hikmet sahibidir.

98.   Ve bedevilerden öyleleri vardır ki, harcayacağı şeyi bir ziyan sayar. Ve sizin hakkınızda hâdiselerin gelmesini bekler. Kötü bir hâdise onların üzerlerine olsun. Ve Allah Teâlâ tam mânâsıyla işiticidir ve bilicidir.

99.   Ve bedevilerden öylesi de vardır ki. Allah Teâlâ'ya ve âhiret gününe imân eder ve harcayacağı şeyi Allah Teâlâ katında yakınlığa ve Peygamberin duâlarına vesile edinir. Haberiniz olsun ki, onlar kendileri için bir yakınlıktır. Elbette Allah Teâlâ onları rahmetinin içine girdirecektir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ yarlığaycıdır, esirgeyicidir.

Tevbe Sûresi 100 - 106. Ayetler

100. Muhacirler ile Ensardan ilk önce İslâmiyet'i kabul ile başkalarından öne geçenler ve onlara güzellikle tâbi olanlar var ya! Allah Teâlâ onlardan razı oldu, onlar da ondan razı oldular. Ve onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İçlerinde ebediyen bâki olacaklardır. İşte bu, en büyük bir kurtuluştur.

101. Ve sizin etrafınızdaki Bedevilerden ve Medine halkından münâfıklar vardır. Münâfıklık üzerine sebat edip durdular. Onları sen bilmezsin, onları biz biliriz. Elbette onları iki kere cezalandıracağız, sonra da daha büyük bir azâba döndürüleceklerdir.

102. Ve günahlarını itiraf eden başkaları da iyi bir ameli diğer bir kötü ile karıştırmışlardır. Umulur ki. Allah Teâlâ onların tövbelerini kabul eder. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

103. Onların mallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Ve onlara dua et, şüphe yok ki, senin duan onlar için bir sükûnettir ve Allah Teâlâ tam mânâsıyla işiticidir, bilicidir.

104. Onlar bilmediler mi ki, muhakkak Allah Teâlâ, o kerem sahibi mâbud kullarından tövbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Ve şüphe yok ki tövbeleri kabul eden, pek merhametli olan ancak Yüce Yaratıcıdır.

105. Ve de ki: Dilediğinizi yapınız. Elbette ki. Allah Teâlâ ve onun Peygamberi ve mü'minler sizin yaptıklarınızı göreceklerdir. Ve siz gaybı da, görüleni de bilen zata elbette döndürüleceksinizdir. Artık o da neler yapar olduğunuzu size haber verecektir.

106. Ve diğer bir takımı da Allah Teâlâ'nın emri için tehir edilmişlerdir. Ya onları cezalandıracak veya onların tövbelerini kabul buyuracaktır. Ve Allah Teâlâ bilendir, hikmet sahibidir.

Tevbe Sûresi 107 - 111. Ayetler

107. Ve o kimseler ki, zarar vermek için ve küfr için ve mü'minlerin aralarını ayırmak için ve evvelce Allah Teâlâ ile ve Resûlü ile savaşa cür’et etmiş olanı beklemek için bir mescit edindiler ve yemin de edeceklerdir ki: Biz iyilikten başka bir şey kasdetmedik. Allah Teâlâ ise şahitlik eder ki, onlar şüphe yok yalancı kimselerdir.

108. Onun içinde ebediyen namaz kılma. İlk günden beri takvâ üzere kurulmuş olan bir mescit, elbette onun içinde namaz kılmana daha lâyıktır. Onun içinde öyle bir takım adamlar vardır ki, tertemiz olmayı severler. Allah Teâlâ da çok temizlenenleri sever.

109. O halde binasını Allah Teâlâ'dan bir korku ve bir rıza üzerine kurmuş olan kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmakta bulunan bir yar'ın kenarı üzerine kurup da onunla beraber cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah Teâlâ da zalimler olan bir kavmi hidayete erdirmez.

110. Onların kurmuş oldukları bina, onların gönüllerinde bir işkil olarak yok olmayacaktır. Meğer ki gönülleri parça parça olsun. Ve Allah Teâlâ bilendir, hikmet sahibidir.

111. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ mü'minlerden nefislerini ve mallarını cennet muhakkak onların olması karşılığında satın almıştır. Allah Teâlâ yolunda savaşacaklar da öldürecekler ve öldürüleceklerdir. Onların öyle cennete konulmaları, Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da zikiredilmiş, hak olan bir İlâhî va'ddır. Ve sözünü Allah Teâlâ'dan daha fazla yerine getirebilen kim vardır? Artık yapmış olduğunuz o alışverişten dolayı size müjdeler olsun ve işte bu, en büyük bir kurtuluştur.

Tevbe Sûresi 112 - 117. Ayetler

112. Onlar tövbe edenlerdir, ibadette bulunanlardır, hamd edenlerdir, oruç tutanlardır, rukû'a, secdeye varanlardır, iyilik ile emir ve kötülükten alıkoyanlardır ve Allah Teâlâ'nın sınırlarını koruyanlardır. İşte o müminleri müjdele.

113. Peygamber için ve imân edenler için uygun değildir ki, müşrikler hakkında af talebinde bulunsunlar. İsterse akrabaları olsunlar. Onların cehennem ehli oldukları kendilerine açıkça belli olduktan sonra.

114. İbrahim'in babası için af dilemesi ise ancak ona yapmış olduğu bir vadden dolayı idi. Ne zaman ki onun Allah için bir düşman olduğu kendisine belli oldu. Hemen ondan beri oldu. Şüphe yok ki, İbrahim elbette çok ah vah eden yumuşak tabiatlı bir zat idi.

115. Allah Teâlâ bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra onlara sakınacakları şeyi açıkça bildirmedikçe onları sapıklığa düşürecek değildir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ her şeyi tamamiyle bilicidir.

116. Muhakkak ki; Allah Teâlâ, bütün göklerin ve yerin mülkü onundur. Diriltir de, öldürür de. Ve sizin için ondan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

117. Andolsun ki. Allah Teâlâ, Peygambere ve o güçlük zamanında ona tâbi olan muhacirler ile ensâra tövbe nasib etti. Onlardan bir gurubun kalpleri az kalsın eğilecek bir hâle geldikten sonra tövbelerini kabul buyurdu. Şüphe yok ki, onların hakkında o, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.

Tevbe Sûresi 118 - 122. Ayetler

118. Ve üç kişiye de ki: Geri bırakılmışlardı, hattâ yeryüzü genişliğiyle beraber onların üzerine dar gelmişti. Kalpleri kendilerine darlaşmıştı ve Allah Teâlâ'ya sığınmadan başka ondan sığınacak bir şey bulunmadığını anladılar. Sonra onlara tövbekâr olmaları için tövbe nasip buyurdu. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ'dır, tövbeleri en çok kabul eden, çok merhametli olan ancak, o'dur.

119. Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve doğrular ile beraber olunuz.

120. Ne Medine halkı için ve ne de onların civarında bulunan Bedeviler için doğru olmaz ki. Allah Teâlâ'nın Resulünden geri kalsınlar ve onun kendi nefisinde ne yaptığına bakmayıp da kendi nefislerine rağbet göstersinler. Çünki onlara Allah yolunda ne bir susuzluk ve ne bir yorgunluk ve ne de bir açlık İsabet etmez ki ve ne de kâfirleri kızdıracak bir mevkie ayak basmazlar ki ve ne de bir düşmana kaşı bir muvaffakiyete nail olmuş olmazlar ki, ancak onun karşılığında kendileri için bir salih amel yazılmış olur. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ, iyilik yapanların mükâfatını zâyetmez.

121. Ve onlar ne küçük ve ne de büyük bir nafaka sarfetmezler ki ve bir vadiyi dolaşmış olmazlar ki, illâ onlar için yazılır. Tâki, yaptıklarından daha güzeli ile Allah Teâlâ onları mükâfata kavuştursun.

122. Ve maamafih bütün mü'minlerin birden toplanıp sefere çıkmaları doğru değildir. Onların herbir fırkasından bir grup din de geniş bilgi elde etmeye çalışmalı ve kavimlerine dönünce de onları ikaz etmelidirler. Umulur ki, onlar sakınırlar.

Tevbe Sûresi 123 - 129. Ayetler

123. Ey imân edenler! Kâfirlerden yakınınızda bulunanlar ile savaşın ve onlar sizde bir şiddet bulsunlar ve biliniz ki. Allah Teâlâ sakınanlarla beraberdir.

124. Ve ne zaman bir sûre indirilmiş olunca onlardan kimi der ki: Bu hanginizin imânını arttırdı? Fakat o kimseler ki, imân etmişlerdir, artık onlara imânı arttırmıştır ve onlar sevinirler.

125. Fakat kalplerinde bir hastalık olanlara gelince o sûrenin nüzûlü onların küfrlerine küfr katıp arttırmıştır ve onlar kâfirler oldukları halde ölüp gitmişlerdir.

126. Ya görmüyorlar mı ki, onlar her yıl mutlaka bir defa veya iki defa bir fitneye, bir belâya tutuluyorlar da sonra tövbe etmiyorlar. Ve onlar düşünüp ibret de almıyorlar.

127. Ve her ne zaman bir sûre indirilse bazıları bazılarına bakıverirler, sizi bir kimse görüyor mu diye endişede bulunurlar. Sonra da savuşup giderler. Allah Teâlâ onların kalplerini çevirmiştir. Çünki onlar öyle bir kavimdirler ki, güzelce anlayamazlar.

128. And olsun, size kendi cinsinizden bir Peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız onun üzerine pek güç gelir, üzerinize çok düşkündür. Mü'minler hakkında pek şefkatli ve pek merhametlidir.

129. Eğer yüz çevirirlerse artık de ki: Allah Teâlâ bana kâfidir. Ondan başka mabut yoktur. Ben ancak ona dayandım ve o pek büyük olan arşın sahibidir.

Yûnus Sûresi 1 - 6. Ayetler

Bismillahirrahmanirrahim

1.     Elif, Lâm, Ra. İşte onlar, hikmetli olan kitabın ayetleridir.

2.     İnsanları uyar ve imân edenleri müjdele ki, şüphesiz onlar için rabbleri katında yüksek bir doğruluk makamı vardır, diye onlardan bir erkeğe vahy etmiş olmamız insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, kâfirler, bu şüphe yok ki bir apaçık sihirbazdır, dediler.

3.     Muhakkak ki. Rabbiniz o Allah Teâlâ'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu. Her işi idare ediyor. Hiçbir şefaat edici yoktur, ancak onun izninden sonra. İşte sizin Rabbiniz O'dur. Artık ona ibâdet ediniz, siz hiç düşünmez misiniz?

4.     Dönüşünüz cümleten O'nadır. Bu, Allah Teâlâ'nın kesin olan vadidir. Şüphe yok ki, O mahlûkatı önce meydana getirir, sonra da geriye çevirir ki, imân etmiş ve salih amellerde bulunmuş olanları adâletle mükâfata kavuştursun. Kâfir olanlar için de küfretmekle oldukları şeyler sebebiyle kızgın sudan bir içki ve pek acıklı bir azap vardır.

5.     O, O Yüce Yaratıcıdır ki: Güneş'i bir ışık, Ay'ı da bir nur kıldı. Ve ona menziller tâyin etti ki, senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah Teâlâ bunları ancak hak ile yarattı. Bilen bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak beyan buyuruyor.

6.     Şüphe yok ki, gece ile gündüzün birbirini takib etmesinde ve Allah Teâlâ'nın göklerde ve yerlerde yaratmış olduğu şeylerde sakınan bir kavim için elbette âyetler vardır.

Yûnus Sûresi 7 - 14. Ayetler

7.     O kimseler ki, bize kavuşacaklarını ümit etmezler ve dünya hayatına razı olmuşlar ve onunla mutmain olmuşlardır ve o kimseler ki onlar bizim âyetlerimizden gafillerdir.

8.     İşte onların varacakları yer, kendi kazanmış oldukları şey sebebiyle ateştir.

9.     O kimseler ki, imân ettiler ve salih amellerde bulundular, muhakkak ki, onları imân etmiş olmaları sebebiyle Rableri hidayete erdirir, nimet dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar.

10.   Orada duaları: Sübhanekâllahümme = Ya İlâhî! Seni tesbih ve tenzih ederiz'dir. Orada sağlık temennileri de: "selâm = selâmette olunuz" dur. Dualarının sonu da: Elhamdülillâhî Rabbi lâlemin = Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ'ya mahsustur.

11.   Eğer Allah Teâlâ, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de alelâcele verecek olsa idi elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Artık bize kavuşmalarını ummay anları kendi azgınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakırız.

12.   Ve insana bir sıkıntı dokununca da yanı üzerine yatarken veya otururken veya ayakta iken bize dua eder. Fakat, ondan o sıkıntıyı kaldırınca sanki kendisine dokunmuş olan bir sıkıntıdan dolayı bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte haddi aşanlar için yapmakta oldukları şeyler böyle süslenmiştir.

13.   Andolsun ki, biz sizden evvelki nice nesilleri zulümettikleri zaman helâk ettik. Halbuki, onlara Peygamberleri mucizeler ile gelmişlerdi. Onlar ise imân eder olmadılar. İşte günahkâr kavimleri biz böyle cezalandırırız.

14.   Sonra onları müteakip sizi yeryüzünde halifeler yaptı ki, nasıl amelde bulunacağınıza bakalım.

Yûnus Sûresi 15 - 20. Ayetler

15.   Onlara bizim açık ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşacaklarını ummayanlar dedi ki: Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir. De ki: Onu kendi tarafımdan değiştirmek benim için doğru olamaz. Ben ancak bana vahy olunana tâbi olurum, başkasına değil. Şüphe yok ki, ben Rabbime isyan edersem büyük bir günün azâbından korkarım.

16.   De ki: Eğer Allah Teâlâ dilese idi onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Muhakkak ki, ben ondan evvel sizin aranızda bir ömür sürmüştüm. Siz hiç akıllıca düşünmez misiniz?

17.   Artık Allah Teâlâ'ya karşı yalan yere iftirada bulunandan veya onun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şüphe yok ki, suçlular kurtuluşa eremezler.

18.   Ve onlar. Allah Teâlâ'yı bırakıp kendilerine ne zarar ve ne de fayda veremiyecek olanlara ibâdet ederler ve derler ki: Bunlar Allah Teâlâ'nın yanında bizim şefaatçilerimizdir. De ki: Allah Teâlâ'ya ne göklerde ve ne de yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O Yüce Yaratıcı onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.

19.   Ve insanlar bir ümmetten başka değildir. Sonra ihtilâfa düştüler. Eğer Rabbin tarafından geçmiş bir kelime bulunmasa idi onların arasında ihtilâfa düştükleri şey huşunda elbette ki derhal hükmolunurdu.

20.   Ve derler ki: Ona Rabbi tarafından bir mucize indirilmeli değil midir? De ki: Gayıp ancak Allah içindir. Artık siz bekleyiniz, şüphe yok ki, ben de sizinle beraber bekley enlerdenim.

Yûnus Sûresi 21 - 25. Ayetler

21.   İnsanlara kendilerini kaplayan bir sıkıntıdan sonra bir rahmet taddırdığımız zaman bizim ayetlerimiz hakkında onların derhal bir kötü hareketleri vardır. De ki: Allah Teâlâ'nın tuzağı daha çabuktur. Şüphe yok ki, bizim elçilerimiz, kurduğumuz tuzakların hepsini yazarlar.

22.   O, o Yüce Yaratıcı dır ki, sizi karada ve denizde yürütür. Vaktaki gemilerde bulunursunuz, onlar da yolcular ile beraber lâtif bir rüzgâr ile akıp gider ve onunla ferahlanırlar, derken onlara şiddetli esen bir rüzgâr gelir ve onlara her taraftan dalgalar hücuma başlar ve kendilerinin bununla tamamen kuşatılmış olduklarını zan eder. Allah Teâlâ'ya dinde ihlaslı kimseler olarak duada bulunurlar "eğer bizi bundan kurtarır isen elbette biz şükredicilerden oluruz" derler.

23.   Fakat onları kurtarınca onlar derhal yeryüzünde haksız yere taşkınlıklarda bulunurlar. Ey insanlar! Şüphe yok ki; sizin taşkınlığınız kendi şahıslarınızın aleyhinedir. Dünya hayatı bir meta’dır. Sonra dönüşünüz bizedir. Artık bizde size neler yapmış olduklarınızı elbette haber vereceğiz.

24.   Şüphe yok ki, dünya hayatının durumu, bir su gibidir ki, onu biz gökten indirdik. Derken onunla insanların ve davarların yiyecekleri şeylerden olan yeryüzünün otları birbirine karışmış oldu. Vaktaki, yeryüzü ziynetini aldı ve bezendi ve onun ahalisi onun üzerine kadir olduklarını sandılar, hemen ona emrimiz geceleyin veya gündüzün geliverdi, onu sanki bir gün evvel yokmuş gibi kökünden biçilmiş bir halde kıldık. İşte âyetleri düşünen bir kavme böyle genişçe beyan ederiz.

25.   Ve Allah Teâlâ selâmet yurduna dâvet ediyor ve dilediğini doğru bir yola hidâyet buyurur.

Yûnus Sûresi 26 - 33. Ayetler

26.   İhsanda bulunanlar için güzellik ve bir ziyâdelik vardır ve onların yüzlerini ne karalık ve ne de bir alçaklık kaplamaz. İşte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebediyen kalıcılardır.

27.   Ve o kimseler ki, kötülükleri kazandılar. Kötülüğün cezası da kendi misli iledir. Ve onları bir alçaklık kaplar. Onlar için Allah'tan koruyacak bir şey yoktur. Onların yüzleri sanki geceden karanlık bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar ateşin yarân'ıdır. Onlar onun içinde ebedî surette kalacak kimselerdir.

28.   Ve o günü ki, hepsini mahşere toplarız. Sonra ortak koşmuş olanlara deriz ki: Siz de koştuğunuz ortaklar da yerlerinizde durunuz. Artık aralarını ayırmışızdır. Ve onların koştukları ortaklar der ki: Siz bizlere tapınır değil idiniz.

29.   İmdi Allah Teâlâ, bizim aramızla sizin aranızda şahit olmak için yeter. Muhakkak ki, biz sizin tapınmanızdan elbette habersiz idik.

30.   Orada her nefis, evvelce yapmış olduğundan haberdar olacaktır. Ve gerçek sahipleri olan Allah Teâlâ'ya döndürülmüş bulunacaklardır. İftira eder oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitmiş bulunacaktır.

31.   De ki, sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ve o işitme kuvvetine ve gözlere sahip olan kimdir? Ve kimdir ki, ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır. Ve kimdir işleri tedbir eden? Derhal diyeceklerdir ki: "Allah". Artık de ki: Siz korkmaz mısınız?

32.   İşte sizin hak olan Rabbiniz, o Allah Teâlâ'dır. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne vardır? O halde nasıl çevriliyorsunuz?

33.   İşte fıska düşmüş olanların aleyhine Rabbin kelimesi şöylece gerçekleşmiştir ki, şüphe yok onlar imân etmezler.

Yûnus Sûresi 34 - 42. Ayetler

34.   De ki: Sizin koştuğunuz ortaklardan halkı ilk kez var eden, sonra da onu iade eyleyen bir kimse var mıdır? Allah Teâlâ ise halkı ilk kez yaratır, sonra da onu iade eder. Artık siz nereden sapıttırılıyorsunuz?

35.   De ki: Sizin koştuğunuz ortaklardan Hak'ka hidâyet edecek bir kimse var mıdır? De ki: Allah Teâlâ Hak'ka hidâyet eder. Artık Hak'ka hidâyet eden zat mı uyulmaya daha lâyıktır, yoksa hidâyet olunmadıkça kendi kendine hidâyete eremiyecek kimse mi? Artık sizin için ne var? Nasıl hükmediyorsunuz?

36.   Onların ekserisi zandan başka bir şeye tâbi olmaz. Zan ise şüphe yok ki, hiçbir şey ile hakkın yerini tutmaz. Allah Teâlâ ise muhakkak ki, ne yaptıklarını tamamiyle bilicidir.

37.   Ve bu Kur'an, Allah'tan başkasına isnad edilerek iftirada bulunulamaz. Velâkin o kendisinden önce olanı bir tasdiktir ve kitabın bir açıklamasıdır. Onda bir şüphe yoktur. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

38.   Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz, onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka gücünüz yettiği kimseyi de çağırınız.

39.   Hayır... Onlar ilmini kuşatamadıkları ve daha tevili kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan evvelkiler de böylece yalanlamada bulunmuşlardı. Artık bak ki, zalimlerin sonu nasıl olmuştur.

40.   Ve onlardan kimisi ona imân eder ve onlardan kimisi de ona imân etmez. Ve Rabbin bozguncuları pek ziyâde bilendir.

41.   Ve eğer seni yalanlarlarsa artık de ki: Benim amelim banadır, sizin ameliniz de sizedir. Siz benim işleyeceğimden berisiniz, ben de sizin işleyeceğiniz şeylerden beriyim.

42.   Ve onların içinde senin sözlerini işitmek isteyenler de vardır. Fakat sağırlara mı işittireceksin? Eğer akılları da kesmez kimseler bulunmuş ise.

Yûnus Sûresi 43 - 53. Ayetler

43.   Ve onlardan sana bakanlar da vardır. Ya sen körlere göremez kimselerde olsalar doğru yolu gösterebilir misin?

44.   Şüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlara hiç bir şey ile zulümetmez. Velâkin insanlar kendi nefislerine zulüm ederler.

45.   O gün ki onları mahşere toplayacaktır. Sanki dünyada gündüzün bir saat kadar kalmış gibi olacaklardır. Birbirlerini tanıyacaklardır. Allah Teâlâ'ya çıkacaklarını yalan sayanlar, muhakkak ki hüsrana uğramışlardır. Ve doğru yola ermiş olmamışlardır.

46.   Onlara vâd ettiğimiz şeyin bazısını sana göstersek de veya henüz göstermeden senin ruhunu alsak da herhalde onların dönüşü bizedir. Sonra Allah Teâlâ onları ne yapacakları üzerine şahittir.

47.   Her ümmet için bir Peygamber vardır. Artık onlara Peygamberleri geldiği vakit aralarında adâletle hükmedilmiş olur ve onlar zulüm olunmazlar.

48.   Ve derler ki: Eğer siz doğru kimseler iseniz bu vâd ne zamandır?

49.   De ki: Ben kendi nefisim için Allah Teâlâ'nın dilediğinden başka ne bir zarara ve ne de bir faideye mâlik olamam. Her ümmet için bir ecel vardır. Ecelleri geldiği vakit artık ne bir saat geri kalabilirler ve ne de ileri gidebilirler.

50.   De ki: Bana haber veriniz! Eğer size onun azâbı geceleyin veya gündüzün gelirse günahkârlar ondan neyi acele ediveriyorlar?

51.   O azap, vâki olduktan sonra mı ona imân etmiş olacaksınız? Şimdi mi? Halbuki, siz onu acele ediveriy ordunuzya.

52.   Sonra zulüm etmiş olanlara denilecektir ki, İmdi ebedî azâbı tadınız. Siz başkasıyle değil, ancak kazanmış olduğunuz şey sebebiyle cezalandırılırsınız.

53.   Ve senden haber almak istiyorlar ki, o doğru mudur? De ki: Evet... Ve Rabbime and olsun ki, doğru bir hakikattir ve siz onu bertaraf edecek kimseler değilsinizdir.

Yûnus Sûresi 54 - 61. Ayetler

54.   Eğer zulümetmiş olan her şahıs için bütün yerde bulunanlar olsa idi elbette onları feda ederdi ve azâbı gördükleri zaman için için pişmanlıkta bulunmuş oldular. Ve onların arasında adâletle hükmolunmuş olur ve onlar zulüm olunmazlar.

55.   Uyanınız! Şüphe yok ki, göklerde de ve yerde de her ne var ise Allah Teâlâ'nındır. Uyanık olunuz! Allah Teâlâ'nın vadi elbette ki, gerçektir, fakat onların çoğu bilmezler.

56.   O diriltir ve öldürür ve ona döndürüleceksinizdir.

57.   Ey insanlar! Muhakkak ki, size Rabbinizden bir öğüt ve gönüllerden olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve bir rahmet geliştir.

58.   De ki: Allah Teâlâ'nın lûtfu ile ve rahmeti ile. İşte yalnız onunla ferahlansınlar. O, onların topladıklarından daha hayırlıdır.

59.   De ki: Bana haber veriniz! Allah Teâlâ sizin için rızktan neler indirdi ve siz ondan bir haram birde helâl kıldınız. De ki: Allah Teâlâ mı size izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?

60.   Allah Teâlâ'ya karşı yalan yere iftirada bulunanların kıyâmet günü hakkındaki zanları neden ibarettir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, velâkin onların çokları şükretmezler.

61.   Ve sen bir işte bulunmazsın ve ondan, Kur’ân’dan birşey okumazsın ve sizler de amelden birşey yapmazsın ki, illâ biz sizin üzerinize o işe daldığınız zaman şahitleriz. Ve Rab'bînden ne yerde ve ne de gökte zerre ağırlığınca birşey gaip bulunmaz ve ondan ne daha küçük ve ne de daha büyük birşey yoktur ki, illâ apaçık olan bir kitapta yazılıdır.

Yûnus Sûresi 62 - 70. Ayetler

62.   Haberiniz olsun ki, muhakkak Allah Teâlâ'nın dostları için bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

63.   Onlar ki, imân etmişlerdir ve sakınır olmuşlardır.

64.   Onlar için dünya hayatında da ve âhirette de tam bir müjde vardır. Allah Teâlâ'nın kelimeleri için değişmek yoktur. İşte en büyük kurtuluş budur.

65.   Ve onların lâkırdıları seni üzmesin. Şüphe yok ki, bütün izzet, Allah Teâlâ'nındır. O kemâl ile işiticidir ve bilicidir.

66.   İyi bilin ki, göklerde kim var ise ve yerde kim var ise şüphe yok ki. Allah Teâlâ'nındır. Allah Teâlâ’dan başkasına tapanlar da ortakların ardına düşmüş olmazlar. Onlar zandan başka birşeyin ardına düşmüş olmuyorlar ve onlar yalan söyleyen kimselerden başkası değildirler.

67.   O, o zattır ki, sizin için geceyi kılmıştır ki, onda istirahat edesiniz. Gündüzü de gösterici aydınlık kılmıştır. Şüphe yok ki, bunda işiten bir kavim için elbette âyetler vardır.

68.   Dediler ki: Allah Teâlâ kendisine çocuk edindi. Hâşâ, o bundan münezzehtir. O'nun ihtiyacı yoktur. Göklerde olanlar da ve yerde olanlar da onundur. Sizin yanınızda buna dair hiçbir delil yoktur. Allah Teâlâ'ya karşı bilmeyeceğiniz birşeyi mi söylersiniz?

69.   De ki: O kimseler ki. Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylemek kasdında bulunurlar. Şüphe yok ki, kurtuluşa eremezler.

70.   Onlar için dünyada cüz'i bir varlık, (olabilir) sonra dönüşleri bizedir. Sonra onlara, inkâr etmekte oldukları şeylerden dolayı şiddetli azâbı tattıracağızdır.

Yûnus Sûresi 71 - 78. Ayetler

71.   Ve onlara Nuh'un haberini oku. Hani: Kavmine demişti: Ey kavmim! Eğer sizin üzerinize benim aranızda duruşum ve Allah’ın âyetleriyle size öğüt verişim ağır geliyorsa imdi ben Allah Teâlâ'ya tevekkül ettim, artık işinizi ve ortaklarınızı toplayınız. Sonra sizin üzerinize işiniz gizli kalmasın. Sonra hakkımda hükmünüzü veriniz ve bana göz açtırmayınız.

72.   Artık siz, yüz çevirir iseniz, zaten ben sizden bir mükâfat istemiş değilim. Benim mükâfatını ancak Allah Teâlâ'ya aittir. Ve bana Müslümanlardan olmam emrolundu.

73.   Yine onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtuluşa erdirdik ve onları halifeler kıldık. Bizim âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Artık bak! Uyarılanların âkıbetleri nasıl oldu.

74.   Sonra onu müteakip kavimlerine Peygamberler gönderdik. Onlara mucizeler getirdiler. Onlar ise evvelce yalanlamış oldukları şeylere imân eder olmadılar. İşte haddi aşanların kalplerini biz böylece mühürleriz.

75.   Sonra onların ardından Musa'yı ve Harun'u Firavun'u ve onun toplumuna mucizelerimizle gönderdik. Fakat böbürlendiler ve günahkârlar olan bir kavim oldular.

76.   Vaktaki onlara bizim tarafımızdan hak geldi, şüphe yok ki: Bu elbette apaçık bir sihirdir dediler.

77.   Musa dedi ki: Size geldiği zaman hak için bu sihirdir, der misiniz? Bu bir sihir midir? Halbuki, sihirbazlar kurtuluşa eremezler.

78.   Dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çevresinde yeryüzünde ululuk ikinizin olsun diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanacak değiliz.

Yûnus Sûresi 79 - 88. Ayetler

79.   Ve Firavun dedi ki: Bütün bilgin sihirbazları bana getiriniz.

80.   Vaktaki: Sihirbazlar geliverdiler. Onlara Musa: "Siz ne atacak iseniz atınız" dedi.

81.   Vaktaki onlar atıverdiler, Musa dedi ki: Sizin getirmiş olduğunuz şey, sihirdir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ onu iptâl edecektir. Muhakkak ki. Allah Teâlâ bozguncuların işini düzeltmez.

82.   Ve Allah Teâlâ, Hakkı sözleriyle açığa çıkarır, isterse günahkârlar hoşlanmasınlar.

83.   Artık Musa'ya imân etmedi, ancak kavminden bir zürriyet kendilerinin Firavun'dan ve onların cemaatinden bir belâya uğrayacaklarından korkar oldukları halde imân etmiş oldular. Firavun ise muhakkak ki, o yerde ululuk taslayan (biri) idi ve şüphe yok ki, o haddi aşanlardan idi.

84.   Musa da dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah'a imân etmiş iseniz eğer O'na teslim olmuş iseniz artık O'na itimad ediniz.

85.   Onlar da dediler ki: Allah Teâlâ'ya itimat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma.

86.   Ve rahmetin ile bizi o kâfirler olan kavimden kurtar.

87.   Ve Musa ile kardeşine vahy ettik ki. Mısır'da kavminiz için evler hazırlayınız ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapınız ve namazı dosdoğru edâ ediniz ve mü'minleri müjdele.

88.   Musa da dedi ki: Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki, sen Firavun'a ve onun cemaatine dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye. Ey Rabbimiz! Onların mallarını mahvet ve kalplerinin üzerini şiddetle mühürle. Tâki: Onlar acıklı azâbı görünceye kadar imân etmesinler.

Yûnus Sûresi 89 - 97. Ayetler

89.   (Allah) Buyurdu ki, ikinizin de duası kabul olunmuştur. Artık doğruluğa devam ediniz ve bilmez olanların yoluna tâbi olmayınız.

90.   Ve İsrail oğullarını denizden geçirdik. Firavun ile askerleri ise zulümetmek ve saldırmak üzere onların arkalarına düşmüşlerdi. Nihayet ona boğulmak yetişince dedi ki: Ben İsrail oğullarının imân etmiş olduklarından başka ilâh olmadığına muhakkak ki, imân ettim ve ben de Müslümanlardanım.

91.   Şimdi mi? Ve sen muhakkak ki, evvelce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuş idin.

92.   Artık bugün senin cesedini kurtaracağız, tâki, senden sonra geleceklere bir ibret olasın. Ve şüphe yok ki, insanlardan birçokları bizim âyetlerimizden elbette gafillerdir.

93.   Ve and olsun ki, İsrail oğullarını salih = doğru bir yurda yerleştirdik. Ve onlara tertemiz şeylerden rızık verdik. Sonra kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphe yok ki, Rabbin onların arasında ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü hükmedecektir.

94.   Eğer sen, sana indirmiş olduğumuz şeylerden kuşkuda isen senden evvel kitap okumakta olanlardan sor. And olsun ki, sana hak Rabbinden gelmiştir. Artık şüphe edenlerden olma.

95.   Ve sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan olma. Sonra ziyana uğramışlardan olursun.

96.   Muhakkak o kimseler ki, aleyhlerinde Rabbin sözü tahakkuk etmiştir, onlar imân etmezler.

97.   İsterse, onlara her âyet gelsin. Pek acıklı azâbı görünceye kadar küfrlerinde devam ederler.

Yûnus Sûresi 98 - 106. Ayetler

98.   Hiç bir şehir ahalisi yoktur ki, ümitsizlik halinde imân etmiş olsun da bu imânı ona fâide versin. Yunus kavmi ise müstesnâ. Ne zaman ki imân ettiler, onlardan dünya hayatında rüsvaylık azâbını kaldırdık ve kendilerini bir müddete kadar faydalandırdık.

99.   Ve eğer Rabbin dilese idi elbette yeryüzünde kim varsa hepsi de cümleten imân ederlerdi. Artık o halde inanmaları için sen mi insanları zorlayacaksın?

100. Hiçbir şahıs için Allah Teâlâ'nın izni olmaksızın imân etmek mümkün değildir. Ve murdarlığı, akıllıca düşünmez kimselerin üzerine kılar.

101. De ki: Bakınız! Göklerde ve yerde olanlar nelerdir? Fakat inanmayan bir kavim için âyetler ve uyarıcılar bir fâide vermez.

102. Artık onlar beklemezler, ancak kendilerinden evvel geçmiş olanların günlerinin benzerlerini beklerler. De ki: Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

103. Sonra biz Peygamberlerimizi ve imân etmiş olanları kurtarırız. Böylece bizim üzerimize bir hakdır ki, mü'minleri kurtarırız.

104. De ki: Ey insanlar! Eğer siz benim dinimden şüphede iseniz, haberiniz olsun ki ben Allah Teâlâ'dan başka taptığınız şeylere ibâdet etmem. Ve lâkin ben o Allah Teâlâ'ya ibâdet ederim ki, sizlerin canlarını alıverir ve ben emrolunmuşumdur ki, mü'minlerden olayım.

105. Ve yüzünü İslâmiyet'te sâbit olarak dine doğrult ve müşriklerden olma.

106. Ve Allah'tan başka sana ne fâide ve ne de zarar veremiyecek olanlara ibâdet etme. Şayet edecek olursan şüphe yok ki, sen o takdirde zalimlerden olmuş olursun.

Yûnus Sûresi 107 - 109. Ayetler

107. Ve eğer Allah Teâlâ sana bir zarar dokundurursa artık ondan başka onu bir giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse artık onun lütfunu red edecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine eriştirir ve o bağışlayandır, esirgeyendir.

108. De ki: Ey insanlar! Muhakkak ki, Rabbiniz tarafından size hak gelmiştir. Artık her kim hidâyeti kabul ederse kendi nefisi için hidâyete ermiş olur. Ve her kim sapıklığa düşerse şüphe yok ki, kendi nefisi aleyhine sapıklığa düşmüş olur. Ve ben sizin üzerinize bir vekil değilim.

109. Ve sana vahy olunana tâbi ol ve Allah Teâlâ hükmedinceye kadar sabret. Ve o, hükmedenlerin en hayırlısıdır.

Hûd Sûresi 1 - 5. Ayetler

Bismillahirrahmanirrahim

1.     Elif, Lâm, Ra, bir kitabdır ki, âyetleri hikmet sâhibi ve herşeyden haberdar olan Cenab'ı Hak tarafından sağlamlaştırılmış ve sonra açıklanmıştır.

2.     Şunun için ki, Allah Teâlâ'dan başkasına kullukta bulunmayın. Şüphe yok ki, ben sizin için onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyiçiyim.

3.     Ve hem Rabbinizden mağfiret dileyiniz. Sonra ona tövbe ediniz ki, sizi belirlenmiş olan acele kadar güzel bir nimet ile yararlandırsın ve her fazilet sâhibine lütfunu versin. Ve eğer yüz çevirirseniz şüphe yok ki, sizin üzerinize büyük bir günün azâbından korkarım.

4.     Bütün dönüşünüz Allah Teâlâ'yadır. O ise her bir şey üzerine kadirdir.

5.     Haberdar olunuz ki, onlar şüphesiz ondan gizlenmek için göğüslerini bükerler, iyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken de o, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Şüphe yok ki, o bütün kalplerin özünü hakkıyla bilicidir.

Hûd Sûresi 6 - 12. Ayetler

6.     Ve yeryüzünde hiçbir yürüyen hayat sahibi yoktur ki, illâ onun rızkı Allah Teâlâ'ya aittir. Ve onun duracağı yeri de, emânet bırakılacak yeri de bilir. Hepsi de apaçık bir kitaptadır.

7.     Ve o, o'dur ki o Yüce Yaratıcıdır ki gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır ve onun arşı su üzerinde idi. Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihanı için yaratmıştır ve eğer sen desen ki: Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir. Elbette ki, kâfir olanlar diyeceklerdir ki: Bu bir apaçık büyüden başka birşey değildir.

8.     Ve and olsun ki, eğer onlardan azâbı sayılı bir müddete kadar geri bırakacak olsak elbette diyeceklerdir ki: Onu men eden nedir? Haberiniz olsun ki, onlara geleceği gün kendilerinden bertaraf edilecek değildir ve kendisiyle alay ettikleri şey, onları kuşatacaktır.

9.     Ve eğer insana tarafımızdan bir rahmet tatdırır, sonra da onu ondan çekip alırsak şüphe yok ki o elbette çok ümitsizdir, nânkördür.

10.   Ve eğer ona İsabet eden bir zarardan sonra bir nimet tatdırırsak elbette der ki: Benden bütün kötülükler gidiverdi. Şüphe yok ki, o bu halde pek sevinen, çok öğünendir.

11.   Sabr edenler ve salih amellerde bulunanlar ise müstesna. İşte onlar var ya, onlar için mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vardır.

12.   İmdi sen ihtimâl ki, "onun üzerine bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli değil mi idi?" demelerinden dolayı sana vahy olunanların bazısını terk edeceksin ve onunla göğsün daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın, Allah Teâlâ ise her şey üzerine vekildir.

Hûd Sûresi 13 - 19. Ayetler

13.   Yoksa diyorlar mı ki: Onu kendisi uydurdu. De ki: Onun gibi on sûre uydurulmuş olarak getiriniz. Allah Teâlâ'dan başka gücünüz yettiği kimseleri de davet ediniz, eğer doğru kimseler oldunuz ise.

14.   Eğer size cevap vermezlerse artık biliniz ki: O, şüphesiz Allah Teâlâ'nın ilmiyle indirilmiş ve ondan başka bir tanrı yoktur. Binaenaleyh siz Müslümanlar mısınız?

15.   Her kim dünya hayatını ve onun ziynetini dilerse onlara da dünya işlerinin karşılığını tamamen öderiz ve onlar orada bir eksikliğe uğratılmazlar.

16.   Onlar o kimselerdir ki, onlar için âhirette ateşten başka hiçbir şey yoktur. Ve işlemiş oldukları şeyler orada boşa gitmiştir ve bütün işledikleri bâtıl olmuştur.

17.   İmdi Rabbinden bir açık delil üzere olan ve onu Allah tarafından bir şahid takib eden ve kendisinden önce de Musa'nın kitabı bir rehber ve rahmet olarak bulunan zât dünya hayatını ve ziynetini dileyip duran kimse gibi olur mu? O zatlar ona imân ederler. Ve çeşitli gruplardan her kini onu inkâr ederse o kimsenin de varacağı yeri cehennemdir. Artık ondan bir şüphede bulunma. Şüphe yok ki o, Rabbinden bir haktır, velâkin insanların çoğu imân etmezler.

18.   Daha zalim kimdir, o kimseden ki: Bir yalanı Allah Teâlâ'ya iftira etmiş olur? Onlar Rab'lerine arzedileceklerdir ve şahidler de diyeceklerdir ki: İşte Rab'lerine karşı yalanlarda bulunanlar onlardır. Haberiniz olsun ki. Allah Teâlâ'nın lâneti zâlimler üzerinedir.

19.   Onlar ki. Allah Teâlâ'nın yolundan insanları alıkoymaya çalışırlar. Ve onun o yol için eğrilik isterler ve onlar evet onlar âhireti inkâr edenlerdir.

Sayfa 9 / 27

  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
 
 
  • İLETİŞİM