• GİRİŞ
  • GİRİŞ...
  • KUR'AN-I KERİM
  • MEÂLİ
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
    • Kur'an Yolu Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ELMALILI HAMDİ YAZIR
    • Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ÖMER NASUHi BİLMEN
    • Kur’ân-ı Kerim Türçe Meâli
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • RÜYA TABİRLERİ
    • A'dan Z'ye
    • İçindekiler
    • İslami Rüya Tabirleri

En'am Sûresi 158 - 165. Ayetler

158. Onlar başka değil, kendilerine Meleklerin gelmesini veya Rabbin gelmesini veya Rabbin bazı âyetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbin bazı âyetlerinin geleceği gün evvelce imân etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan şahsa imânı fayda vermez. De ki: Bekleyiniz ve biz de şüphe yok ki bekleyicileriz.

159. Şüphesiz o kimseler ki, dinlerini parça parça ettiler ve muhtelif guruplara ayrıldılar. Sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işleri ancak Allah'a aittir. Sonra onlara ne yaptıklarını haber verecektir.

160. Her kini bir iyilik ile gelirse kendisi için onun on misli vardır. Ve her kim bir kötülük ile gelirse o ancak onun misli ile cezalandırılır. Ve onlar zulme uğramazlar.

161. De ki, şüphe yok ki Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine. İbrahim'in hânif olan dinine hidâyet buyurdu. Ve o ortak koşanlardan olmuş değildi.

162. De ki: Benim namazım, ibâdetlerim ve diriliğim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ içindir.

163. Onun bir ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.

164. De ki: Ben Allah Teâlâ'dan başka bir rab'mi ararım ki, o herşeyin Rabbidir. Ve herkesin kazanacağı günah ancak kendi aleyhinedir. Ve hiçbir günahkâr nefis, başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O zaman o Rabbiniz kendisinde ihtilafa düşmüş olduğunuz şeyleri size haber verecektir.

165. Ve O, O Yüce Yaratıcıdır ki, sizi yeryüzünde halife kıldı. Ve bâzınızı bâzınızın üzerine derecelerle yükseltti, tâki sizi size verdiği şeylerde imtihana tâbi tutsun. Şüphe yok ki, senin Rabbin, cezâsı çabuk olandır. Ve muhakkak ki, o bağışlayan, merhamet edendir.

A'raf Sûresi 1 - 11. Ayetler

Bismillahirahmanirrahim

1.     Elif, Lâm, Mim, Sad.

2.     Bu bir kitaptır ki, bununla korkutasın diye ve mü'minlere bir öğüt olarak sana indirilmiştir. Bundan dolayı senin kalbinde sakın bir sıkıntı olmasın.

3.     Size Rabbinizden indirilmiş olana tâbi olunuz ve ondan başka dostlara tâbi olmayınız, siz pek az öğüt alıyorsunuz.

4.     Bir nice ülkeyi helâk ettik ki, onlara azâbımız gece yatarlarken veya gündüzün ortasında uyurlarken gelip çatmıştır.

5.     Onlara azâbımız geldiği zaman ise onların sözleri: Biz hakikaten zâlim kimseler olmuş idik, demekten başka birşey olmamıştır.

6.     Sonra kendilerine Peygamberler gönderilmiş olanlara mutlaka soracağız ve gönderilen Peygamberlere de elbette soracağız.

7.     Sonra da onlara yapmış olduklarını bir bilgi ile elbette anlatacağız ve biz onlardan uzak olmuş değil idik.

8.     Tartı da o günde haktır. Artık her kimin tartıları ağır gelirse işte kurtuluşa erenler onlardır.

9.     Her kimin de tartıları hafif gelirse onlar da âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyâna sokmuş kimselerdir.

10.   Andolsun ki, sizi yerde yerleştirdik ve size orada birçok geçim vâsıtaları meydana getirdik, siz ise pek az şükredersiniz.

11.   Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra da Adem'e secde ediniz diye meleklere emir ettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı.

A'raf Sûresi 12 - 22. Ayetler

12.   Buyurdu ki: Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti. Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.

13.   Buyurdu ki: Artık oradan aşağı in, çünkü orada senin için böbürlenmek salâhiyyeti yoktur. Artık çık, şüphe yok ki, sen alçaklardansın.

14.   Dedi ki: Bana dirilecekleri güne kadar mühlet ver.

15.   Buyurdu ki: Sen muhakkak mühlet verilmişlerdensin.

16.   Dedi ki: Sen beni azgınlığa uğrattığından dolayı ben de yemin ederim ki elbette onlar için senin dosdoğru yolun üzerinde oturacağım.

17.   Sonra muhakkak ki, onların önlerinden, arkalarından, sağ taraflarından ve sol taraflarından geleceğim ve onların ekserisini şükür ediciler bulmayacaksın.

18.   Buyurdu ki: Haydi oradan yerilmiş, kovulmuş olarak çık. Andolsun ki onlardan her kim sana tâbi olursa elbette cehennemi sizden, hepinizden dolduracağım.

19.   Ve ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşiniz, dilediğiniz yerden yiyiniz ve şu ağaca yaklaşmayınız, sonra ikiniz de zalimlerden olursunuz.

20.   Sonra şeytan, ikisine de onların kendilerinden örtülmüş olan çirkin yerlerini onlara açıvermesi için vesvese vermeğe başladı. Ve Rabbiniz sizi bu ağaçtan yasaklamadı, ancak iki melek olacağınız veya ebedî kalacaklardan bulunacağınız için yasakladı, dedi.

21.   Ve onlara yemin etti ki, ben muhakkak sizin için elbette hayrı tavsiye edenlerdenim.

22.   Artık onları bâtıl sözle aldattı. Vaktaki, ağaçtan tadıverdiler o kapalı avret yerleri kendilerine görünmeğe başladı. Onların üzerine cennetin yapraklarından kat kat örtüverdiler. Ve Rableri ise onlara nida etti ki: Sizi bu ağaçtan yasaklamış değil miydim ve size şüphe yok ki şeytan, size apaçık bir düşmandır, dememiş mi idim?

A'raf Sûresi 23 - 30. Ayetler

23.   Dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendi nefislerimize zulm ettik ve eğer bizi bağİslamaz ve merhamet buyurmaz isen elbette biz zarara uğramışlardan oluruz.

24.   Buyurdu ki: Bâzınız bâzınıza düşman olarak yeryüzüne ininiz sizin için yerde bir zamana kadar bir ikametgâh, bir faydalanma vardır.

25.   Buyurdu ki: Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınızdır.

26.   Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü ve bir de bir süs elbisesi indirdik, takvâ elbisesi ise o daha hayırlıdır. Bu işte Allah Teâlâ'nın âyetlerindendir. Belki bunu düşünürler.

27.   Ey âdem oğulları! Sizi de şeytan bir fitneye düşürmesin, nasıl ki ana ve babanızı onların çirkin yerlerini göstermek için onların örtülerini çekip atarak kendilerini cennetten çıkardı. Şüphe yok ki, o şeytan ve onun topluluğu sizi sizin onları göremeyeceğiniz bir taraftan görürler. Muhakkak ki, biz şeytanları imân etmeyen kimseler için dostlar kılmışızdır.

28.   Ve onlar bir yaramazlık yaptıkları zaman biz babalarımızı da bunun üzerinde bulduk ve Allah bununla bize emir etmiştir, derler. De ki: Şüphe yok Allah Teâlâ kötü şeyler ile emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah Teâlâ'ya karşı söyler misiniz?

29.   De ki: Benim, Rahim adâletle emretmiştir. Ve her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutunuz ve dini yalnız Allah'a has kılarak ibâdette bulununuz. Sizi ilkin yarattığı gibi yine ona döneceksinizdir.

30.   Bir cemaati doğru yola iletti, bir cemaatin üzerlerine de sapıklık hak oldu. Çünki onlar Allah Teâlâ'yı ona kulluğu bırakıp şeytanları dostlar edindiler. Ve zannederler ki, onlar hidâyete ermişlerdir.

A'raf Sûresi 31 - 37. Ayetler

31.   Ey âdem oğulları! Her secde yerinde süsünüzü alıveriniz ve yiyiniz ve içiniz israf da etmeyiniz. Şüphe yok ki, o, israf edenleri sevmez.

32.   De ki: Allah Teâlâ kulları için çıkarmış olduğu süsü ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır? De ki: O dünya hayatında imân edenler içindir, kıyâmet gününde ise yalnız onlara mahsustur. İşte âyetleri bilir kişiler olan bir kavim için böyle ayrıntılı olarak beyan ederiz.

33.   De ki: Rabbim ancak kötü şeyleri, onlardan açık olanı da gizlice yapılanı da ve her türlü günahı ve haksız yere tecâvüzü ve ortak koşmaya dâir hiçbir delil indirmemiş iken Allah Teâlâ'ya ortak koşmayı ve bilmediğiniz şeyleri Allah Teâlâ'ya karşı söylemenizi haram kılmıştır.

34.   Her ümmet için bir ecel vardır. Artık onların ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri bırakabilirler ve ne de öne alabilirler.

35.   Ey âdem oğulları! Size içinizden Peygamberler gelir de size karşı benim âyetlerimi beyan edecek olunca kim onlara karşı gelmekten sakınır ve kendini ıslah ederse artık onlar için bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

36.   Ve o kimseler ki, bizim âyetlerimizi yalanladılar ve onlardan kibirlendiler, işte onlar, ateşin sâhipleridir. Onlar o ateşte ebedî olarak kalacaklardır.

37.   Artık daha zâlim kimdir, o kimseden ki: Yalan yere Allah Teâlâ'ya iftirada bulunmuş veya onun âyetlerini yalanlamış olur. Onlar yok mu onlara kitaptan nasipler erişecektir. Nihayet onlara elçi meleklerimiz gelip onların canlarını alırlarken derler ki: Allah'tan başka kendilerine taptıklarınız nerede? Onlar da diyeceklerdir ki: Taptıklarımız bizi bırakıp kayboldular ve onlar kendi nefisleri aleyhine kendilerinin şüphesiz kâfirler bulunmuş olduklarını îtirâf ile şâhitlikte bulunacaklardır.

A'raf Sûresi 38 - 43. Ayetler

38.   Buyurur ki: Siz de sizden evvel insan ve cinden gelip geçmiş olan ümmetlerin arasında cehenneme giriniz. Her ne zaman bir ümmet girdikçe yoldaşına kendi dindaşına lânet eder. Nihâyet hepsi oraya girip birbirine katılınca sonrakiler öncekiler için diyecekdir ki: Ey Rabbimiz! Onlar bizi sapıttılar, artık onlara ateşten iki kat azap ver. Cenâb-ı Hak da buyuracak ki: Hepinize kat kat azap vardır. Lâkin siz bilmezsiniz.

39.   Öndekiler de, sonrakilere diyeceklerdir ki: Sizin için bizim üzerimize bir üstünlük ve efdaliyet yoktur. Binaenaleyh siz de kazandığınız şey sebebiyle azâbı tadınız.

40.   Şüphe yok o kimseler ki, âyetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kibirlendiler onlar için gök kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir. Ve işte suçluları böyle cezâlandırırız.

41.   Onlar için cehennemden bir döşek ve üstlerinden sargılar vardır. Ve işte zâlimleri böyle cezâlandırırız.

42.   O kimseler ki, imân ettiler ve iyi amellerde bulundular. Biz ise hiçbir nefisi gücünün üstünde birşey ile mükellef kılmayız. İşte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî kalıcılardır.

43.   Ve biz onların göğüslerinde kinden her ne var ise hepsini söküp atmışızdır. Onların altlarından ırmaklar akar ve derler ki: O Allah Teâlâ'ya hamdolsun ki, bizi hidayetle buna kavuşturdu. Eğer Allah Teâlâ bize hidâyet etmeseydi biz kendi kendimize hidâyete eremezdik. Muhakkak ki, Rabbimizin peygamberleri hak ile geldiler. Ve onlara işte bu cennettir ki, siz buna salih amelleriniz sebebiyle vâris oldunuz, diye nidâ olunacaktır.

A'raf Sûresi 44 - 51. Ayetler

44.   Ve cennet ashabı, cehennem ehline nidâ edip: Rabbimizin bize vâd ettiğini biz şüphe yok ki hak bulduk, siz de Rabbinizin vâd ettiğini hak buldunuz mu? Diye soracaklar. Onlar da: Evet... Diyecekler. Derken aralarında bir çağırıcı: Allah Teâlâ'nın lâneti zâlimlerin üzerinedir, diye nidâ etmiş olacaktır.

45.   Öyle zâlimler ki, Allah’ın yolundan men ederlerdi. Ve o yolun eğri büğrü olmasını isterlerdi. Ve onlar âhireti inkâr eden kimseler idi.

46.   Ve onların arasında bir perde vardır. Ve A'raf üzerinde de birtakım adamlar vardır ki, hepsini de alâmetleriyle tanırlar. Cennet ehline Selâmünaleyküm diye nidâ ederler. Ve bunlar ümit var oldukları halde henüz cennete girmemiş bulunurlar.

47.   Ve onların gözleri ateş ehli tarafına çevrildiği zaman da: Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğu ile beraber kılma derler...

48.   Ve A'raf ehli simalarındaki tanıdıkları bir takım kişilere de nidâ ederek derler ki: Size ne çokluğunuz ve ne de taslamakta olduğunuz büyüklük bir fâide vermiş olmadı.

49.   Ya o kimseler mi idi ki, Allah onları rahmetine kavuşturmaz, diye yemin ediyordunuz! Cennete giriniz, size ne bir korku vardır ve ne de siz mahzun olacaksınız.

50.   Ve ateş ehli, cennet ehline nidâ ederek: Suyunuzdan veya Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden bizim üzerimize döküveriniz diye yalvaracaklar. Onlar da: Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bunları kâfirler üzerine haram kılmıştır diyecekler.

51.   O kimseler ki, dinlerini bir eğlence ve bir oyun edindiler ve onları dünya hayatı aldatmış oldu. Artık onlar bu günlere yetişeceklerini unuttukları gibi ve bizim âyetlerimizi inkâr eder oldukları gibi biz de onları bugün unutacağız.

A'raf Sûresi 52 - 57. Ayetler

52.   Muhakkak onlara bir kitap getirdik. İşte onu imân edecek bir kavim için bir yol gösterici ve rahmet olarak tam bir ilim üzere ayrıntılı olarak zikredtik.

53.   Onlar onun te'vilinden başkasını beklerler mi? Onun te'vîli geldiği gün ise onu evvelce unutmuş olanlar diyecektir ki: Muhakkak Rabbimizin Peygamberleri hakkı getirmişlerdir. İmdi bizim için şefaatçilerden kimse var mıdır ki, bize şefaat ediversinler veyahut geri döndürülür müyüz ki, yaptığımız şeylerin başkasını yapıverelim. Şüphe yok ki, onlar nefislerini ziyâna uğratmışlardır. Ve o iftira ettikleri şey de onlardan çıkıp gitmiştir.

54.   Muhakkak Rabbiniz o Allah'tır ki gökleri ve yeri altı gün içinde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ buyurdu. Geceyi gündüze örtüverir, onu çabuk çabuk arar, takib eder. Güneşi de, ayı da, yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yaratmıştır. İyi bilmelidir ki, yaratmak da emir de ona mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ pek yücedir.

55.   Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Şüphe yok ki, o haddi aşanları sevmez.

56.   Ve yeryüzünde ıslah edilmesinden sonra bozgunculuk yapmayın ve ona korkarak ve umarak dua edin. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ'nın rahmeti iyilik edenlere pek yakındır.

57.   Ve o bir Yüce Yaratıcıdır ki, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderir. Nihâyet rüzgârları ağır ağır bulutları yüklenince biz onu bir ölmüş ülkeye şevketmiş oluruz. Derken onunla su indirmiş, sonra da onunla her çeşit meyveleri meydana çıkarmış oluruz. İşte böylece ölüleri de çıkarırız. Gerektir ki, siz düşünüp ibret alasınız.

A'raf Sûresi 58 - 67. Ayetler

58.   Ve temiz bir beldenin ekinleri Rabbinin izniyle çıkar meydana gelir kötüsünün ise çıkmaz. İsterse, külfetle, meşakkatle olsun işte biz âyetleri şükreden bir kavim için böylece tekrar tekrar beyan ederiz.

59.   Andolsun ki, Nuh'u kavmine Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için ondan başka bir ilâh yoktur. Muhakkak ki, ben sizin üzerinize büyük bir günün azâbından korkuyorum.

60.   Kavminden ileri gelen bir cemaat dedi ki: şüphe yok biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.

61.   Dedi ki: Ey kavmim! Ben de hiç bir sapıklık yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi tarafından bir Peygamber'im.

62.   Size Rabbimin vahyettiklerini dinine ait hükümleri tebliğ ediyorum ve sizin için öğüt veriyorum ve ben Allah Teâlâ'dan sizin bilmediklerinizi biliyorum.

63.   Yoksa size Rabbiniz tarafından sizden olan bir zat vâsıtasıyle sizi korkutmak için ve sizin de sakınmanız ve rahmete erebilmeniz için bir zikrin gelmesine mi şaştınız?

64.   Bunun üzerine onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanı da suda boğduk. Çünkü onlar bir kör kavim olmuşlardı.

65.   Âd kavmine de kardeşleri Hud'u Peygamber gönderdik dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin için ondan başka bir ilâh yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısınız?

66.   Onun kavminden kâfir olan bir cemaat dedi ki: Muhakkak biz seni beyinsizlik içinde görüyoruz. Ve biz seni herhalde yalancılardan sanıyoruz.

67.   Dedi ki: Ey kavmim! Bende hiçbir beyinsizlik yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Peygamberim.

A'raf Sûresi 68 - 73. Ayetler

68.   Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için bir güvenilir öğüt vericiyim.

69.   Yoksa sizi korkutmak için size Rabbiniz tarafından bir zikrin sizden bir kişi vâsıtasıyle gelmesine şaştınız mı? Hatırlayınız ki, sizi Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılışta fazla bir kuvvete güce erdirdi. Artık Allah Teâlâ'nın nimetlerini hatırlayınız ki, kurtuluş bulabilesiniz.

70.   Dediler ki: Sen bize yalnız bir tanrıya tapanın ve babalarımızın tapmakta olduklarını terketmemiz için mi geldin? Haydi eğer sen doğru sözlü kimselerden isen bizi korkuttuğun şeyi bize getir bakalım.

71.   Dedi ki: Üzerinize şüphe yok ki Rabbiniz tarafından bir azap ve bir gazâb indi. Kendinizin ve babalarınızın takmış olduklarınız bir takım adlar hakkında benimle mücadelede mi bulunuyorsunuz? Allah Teâlâ onlara dâir hiçbir delil indirmiş değildir. Artık bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

72.   Bunun üzerine onu ve kendisiyle beraber olanları bizden bir rahmet olarak kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanların ve imân etmiş olmayanların ise kökünü kesiverdik.

73.   Ve Semud kavmine kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim Allah'a ibâdet ediniz. Sizin için ondan başka bir ilâh yoktur. Sizlere muhakkak ki, Rabbiniz tarafından apaçık bir delil gelmiştir. İşte Allah’ın şu devesi sizin için bir mûcizedir. İmdi onu bırakınız. Allah’ın arzında otlasın ve ona bir kötülükle dokunmayınız. Sonra sizi çok şiddetli bir azap yakalar.

A'raf Sûresi 74 - 81. Ayetler

74.   Ve o zamanı hatırlayınız ki, sizi Âd'dan sonra halifeler kıldı ve sizi yerde yerleştirdi. Onun ovalardan köşkler ediniyorsunuz ve dağları evler olarak oymakta bulunuyorsunuz. Artık Allah Teâlâ'nın nimetlerini anın ve yerde fesatçılar olarak taşkınlık yapmayın.

75.   Kavminden büyüklük taslayanlardan bir cemaat, onlardan zayıf görülenlere, onlardan imân edenlere dedi ki: Siz, Salih'i hakikaten Rabbi tarafından gönderilmiş mi bilirsiniz? Onlar da dediler ki: Biz şüphe yok, onunla gönderilmiş olan şeye inanmışlarız.

76.   Kendilerini büyük görenler ise dedi ki: Biz muhakkak sizin o imân ettiğiniz şeyi inkâr edenleriz.

77.   Sonra o dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar ve ey Salih! Eğer sen gönderilmiş Peygamberlerden isen bizi korkuttuğun şeyi bize getir dediler.

78.   Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı tutuverdi. Yurtlarında diz üstü çöküvermiş oldular.

79.   Artık onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin vahyini muhakkak ki tebliğ ettim ve sizin için öğüt verdim. Ve lâkin siz öğüt verenleri sevmezsiniz.

80.   Lut'u da gönderdik o vakit kavmine dedi ki: Siz öyle bir hayâsızlık mı yaparsınız ki, onu sizden evvel alemlerden hiçbir şahıs yapmış değildir.

81.   Muhakkak ki, siz kadınlarınızı bırakıp şehvet ile erkeklere yanaşıyorsunuz. Belki siz haddi aşan bir kavimsinizdir.

A'raf Sûresi 82 - 87. Ayetler

82.   Ve kavminin cevabı, "onları kasabanızdan çıkarınız, çünkî onlar fazla temizlikte bulunan insanlardır" demekten başka olmadı.

83.   Artık biz onu ve ehlini kurtardık, zevcesi müstesna, o geriye kalıp helâk olanlardan oldu.

84.   Ve onların üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. Artık bak günahkârların akibeti nasıl oldu.

85.   Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i Peygamber gönderdik dedi ki: Ey kavmim! Allah Teâlâ’ya ibâdette bulunun, sizin için ondan başka Tanrı yoktur. Muhakkak ki, size Rabbinizden apaçık bir delil geldi. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın ve insanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde düzeltilmesinden sonra bozgunculuk yapmayın, bu sizin için hayırlıdır, eğer siz inanan kimseler iseniz.

86.   Allah'a imân edenleri korkutarak ve Allah’ın yolundan alıkoyarak ve onun için eğriliği isteyerek her bir caddede oturmayınız. Ve hatırlayınız ki, siz pek az idiniz, sonra sizi çoğalttı ve bakınız ki, bozguncuların sonu nasıl oldu.

87.   Ve eğer sizden bir gurup, kendisiyle gönderilmiş olduğum şeye inanmışlar ve bir gurup da inanmamışlar ise artık Allah Teâlâ aramızda hükmedinceye kadar siz sabır ediniz. Ve o hakimlerin en hayırlısıdır.

A'raf Sûresi 88 - 95. Ayetler

88.   Onun kavminden kibirlenen bir cemaat demişti ki: Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber imân edenleri elbette yurdumuzdan çıkarırız veyahut kat'î surette bizim dinimize dönüverirsiniz. O da demişti ki: Ya biz onu istemesek de mi?

89.   Eğer Allah Teâlâ bizi ondan kurtardıktan sonra sizin dininize dönersek muhakkak Allah'a karşı yalan yere iftira etmiş oluruz. Bizim için ondan dönmek olamaz. Ancak Rabbim olan Allah Teâlâ dilemiş o başka. Rabbimiz herşeyi ilmiyle kuşatmıştır. Allah Teâlâ'ya tevekkül etmişizdir. Ey Rabbimiz! Bizim aramızla kavmimizin arasında hak ile hikmet ve sen hükmedenlerin en hay ırlısısın.

90.   Ve onun kavminden ileri gelen kâfirler demişti ki: Eğer Şuayb'e uyarsanız şüphesiz, siz o zaman en büyük zarara düşmüşler olursunuz.

91.   Derken onları şiddetli bir zelzele yakaladı da yurtlarında diz üstü çöken kimseler oldular.

92.   Şuayb'i yalanlayanlar, sanki orada hiç kalmamışlar gibi oldular. Şuayb'i yalanlıyanlardır ki, en büyük zarara uğrayanlar onlar olmuşlardır.

93.   îmdi, onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben Rabbimin vahiylerini muhakkak ki, size ulaştırdım ve sizin için nasihatta bulundum. Artık kâfirler olan bir kavme karşı nasıl fazlaca acırım.

94.   Bir memlekete bir Peygamber göndermedik ki, illâ onun halkını fakirlik ile ve hastalık ile yakaladık. Tâki yalvarıp yakarsınlar.

95.   Sonra bu kötülüğün yerini güzelliğe çevirdik. Tâki çoğaldılar ve dediler ki: Muhakkak bizim babalarımıza ve sıkıntılı hâller, neşeli anlar dokunmuştur. Artık biz de onları kendileri farkına varmadıkları halde ansızın tutup yakaladık.

A'raf Sûresi 96 - 104. Ayetler

96.   Eğer o ülkelerin halkı, imân etselerdi ve sakınmış olsalar idi elbette onların üzerine gökten ve yerden bereketler açardık. Fakat yalanladılar. Artık biz de onları

97.   Ya o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken azâbımızın kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

98.   Ya o ülkelerin halkı, bizim azâbımızın onlara gündüzün oynar dururlarken geleceğinden emin mi bulundular?

99.   Ya onlar Allah Teâlâ'nın azâbından emin mi oldular? Fakat Allah Teâlâ'nın azâbından ziyâna uğrayan bir topluluktan başkası kendisini emin göremez.

100. Yere önceki sahiplerinden sonra vâris olacaklar için belli olmadı mı ki: Eğer biz dilemiş olsak onları da günahları sebebiyle musibetlere uğratırdık ve kalplerini mühürlerdik de artık onlar işitemezlerdi.

101. İşte o ülkeler, sana onların haberlerinden bazılarını hikâye ediyoruz. Muhakkak ki, onlara Peygamberlerimiz apaçık delillerle geldiler. Evvelce yalanlamış oldukları şeylere yine imân eder olmadılar. İşte Allah Teâlâ kâfirlerin kalplerini böylece mühürler.

102. Ve biz onların çoklarından sözünde durma diye birşey görmedik. Ve şüphesiz ki; biz onların çoğunu yoldan çıkmış kimseler bulduk.

103. Sonra onların ardından Musa'yı mûcizelerimizle Firavun'a ve onun kavminin büyüklerine Peygamber gönderdik. O mucizeleri inkâr ettiler. Artık bak ki, o fesatçıların akibeti nasıl oldu.

104. Ve Musa dedi ki: Ey Firavun! Şüphesiz ki, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Peygamberim.

A'raf Sûresi 105 - 120. Ayetler

105. Ben Allah Teâlâ'ya karşı Haktan başkasını söylememekte devamlı olarak sâbitim. Şüphesiz ki, ben size Rabbinizden bir mucize ile geldim. Artık İsrail oğullarını benimle beraber gönder.

106. Dedi ki: Eğer sen bir mucize ile gelmiş isen onu getir, sen sadıklardan isen.

107. Bunun üzerine âsasını bıraktı. Âsâ hemen apaçık bir ejderha oluverdi.

108. Ve elini cebinden çıkardı, o hemen bakanlar için bembeyaz bir nur kesildi.

109. Firavun'ın kavminden ileri gelenler: "Şüphe yok ki, bu çok bilgili bir sihirbazdır" dediler.

110. Sizi yerinizden çıkarmak istiyor, o halde siz ne emredersiniz?

111. Dediler ki: Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar yolla.

112. Her bilgin büyücüyü sana getirsinler.

113. Ve büyücüler Firavun'a geldiler. Elbette bize bir mükâfat olacaktır, eğer biz galipler olur isek değil mi? dediler.

114. Dedi ki: Evet... Ve şüphe yok siz o zaman en yakınlarımdan olacaksınız.

115. Dediler ki: Ya Musa! Ya sen âsânı atıver veya ilk evvel atıverenler bizler olalım.

116. Dedi ki: Siz atıveriniz. Vaktaki atıverdiler, insanların gözlerini büyülediler ve onları korkutmuş oldular ve büyük bir sihir meydana getirmiş oldular.

117. Ve Musa'ya vahy ettik, âsânı atıver. Hemen o âsâ da oların uydurmuş oldukları şeyleri yutuverdi.

118. Artık hak ortaya çıkmış, onların yaptıkları ise yok olup gitmişti.

119. Artık orada mağlûp oldular ve küçük düşürerek geri dönüverdiler.

120. Ve sihirbazlar secde ettikleri halde yere kapanılmış oldular.

A'raf Sûresi 121 - 130. Ayetler

121. Ve dediler ki: Alemlerin Rabbine imân ettik.

122. Musa ile Harun'un Rabbine.

123. Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden evvel ona imân etmişsiniz. Şüphe yok bu bir tuzaktır, siz bu tuzağı şehirde kurdunuz ki, halkını ondan çıkarıveresiniz. Artık yakında bileceksinizdir.

124. Elbette sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazvari keseceğim Sonra da sizi elbette hepinizi asacağım.

125. Dediler ki: Biz şüphe yok Rabbimize döniivericileriz.

126. Ve bizden intikam alman da başka değil, ancak biz Rabbimizin âyetleri geldiği zaman onlara imân ettiğimizden dolayı. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizleri Müslüman olarak öldür.

127. Firavun'un kavminden ileri gelenler, dediler ki: Musa'yı ve kavmini bırakır mısın ki, yerde bozgunculuk yapsınlar. Ve seni ve tanrılarını terkeylesinler. O da dedi ki: Elbette onların oğullarını öldüreceğiz ve kadınlarını diri bırakacağız ve şüphe yok ki, biz onları ezecek üstünlükte kimseleriz.

128. Musa kavmine dedi ki: Allah Teâlâ'dan yardım isteyiniz ve sabır ediniz. Şüphe yok ki, Yer Allah Teâlâ'nındır. Ona kullarından dilediğini vâris kılar. Sonuç ise sakınanlar içindir.

129. Dediler ki: Biz senin bize gelmenden evvel de ve bize geldiğinden sonra da bize işkence edildi. Umulur ki, dedi, Rab'bîniz düşmanlarınızı helâk eder de sizi yerde onların yerine hâkim kılar. Tâki nasıl amel edeceğinize baksın.

130. Ve andolsun ki, Firavun'un kavmini senelerce kıtlık ve pahalılığa ve mahsul noksanlığına uğrattık, düşünüp de ders almış olsunlar diye.

A'raf Sûresi 131 - 137. Ayetler

131. Fakat onlara güzellik gelince bu bizim hakkımızdır dediler. Onlara bir kötülük isâbet ederse Musa ve onunla berâber olanları uğursuz sayarlardı. Haberiniz olsun ki, onların uğursuzluğu ancak Allah tarafındandır. Fakat onların pek çokları bilmezler.

132. Ve dediler ki: Kendisiyle bize sihir etmek için bize her ne mucize getirirsen getir, biz sana imân edecek değiliz.

133. Artık biz onların üzerine ayrı ayrı mucizeler olmak üzere tufanı, çekirgeleri, böcekleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine böbürlendiler ve günahkâr bir kavim oldular.

134. Ne zaman ki onların üzerlerine azap çöktü. Dediler ki: Ya Musa! Bizim için Rabbine dua et, sana verdiği söz hürmetine eğer bizden azâbı kaldırırsa andolsun ki, sana elbette imân ederiz ve elbette seninle beraber İsrail oğullarını göndeririz.

135. Ne zaman ki onların erişecekleri bir müddete kadar kendilerinden azâbı kaldırdık. Onlar derhal yeminlerini bozar oldular.

136. Artık biz de olardan intikam aldık, onları derin denizde boğduk, onlar âyetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gâfil bulundukları için.

137. Ve zayıf, hor görülen o kavmi kendisinde feyiz ve bereket meydana getirmiş olduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Ve Rabbin güzel kelimesi İsrail oğulları üzerine sabretmeleri sebebiyle tamam oldu. Ve Firavun ve kavminin yaptıkları şeyleri ve yükseltmekte oldukları binaları tamamen helâk ettik.

A'raf Sûresi 138 - 143. Ayetler

138. Ve İsrail oğullarını denizden geçirdik. Kendilerine ait bir takım putlara ibâdette bulunan bir kavme uğradılar. Dediler ki: Ya Musa! Bize de put yap, nasıl ki, onların putları vardır. Dedi ki: Muhakkak siz câhillik eden bir kavimsiniz.

139. Şüphe yok ki, bunların içinde bulundukları şey helâke uğramıştır. Ve amel ettikleri şey de bâtıldır.

140. Dedi ki: Sizin için Allah Teâlâ'dan başka bir ilâh mı taleb ederim? Halbuki o sizi âlemlere üstün kıldı.

141. Ve hatırlayınız ki Sizi Firavun'un elinden kurtarmıştık. Size azabın en şiddetlisini tattırıyorlardı. Oğullarını katlediyorlardı, kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı. Ve bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan var idi.

142. Ve Musa ile otuz geceye sözleştik ve onu bir on ile tamamladık, artık Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Ve Musa kardeşi Harun'a dedi ki: Sen kavmimin içinde benim yerime geç ve onları düzeltmeye çalış ve bozguncuların yoluna tâbi olma.

143. Ne zaman ki, Musa bizim tayin ettiğimiz vakte geldi ve Rabbi onunla konuştu, dedi ki: Ey Rabbim! Bana varlığını göster sana bakayım. Cenab'ı Hak da buyurdu ki: Sen beni katiyyen göremezsin. Fakat dağa bir bak, eğer yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin. Hemen Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Musa da baygın bir halde düşüp kaldı. Vaktaki, ayıldı, dedi ki: Seni tenzih ederim, sana tövbe ettim ve ben imân edenlerin ilkiyim.

A'raf Sûresi 144 - 149. Ayetler

144. Buyurdu ki: Ya Musa! Muhakkak ben seni risâletlerimle ve sözlerimle insanların başına seçtim. İmdi sana verdiğimi al ve şükr edicilerden ol.

145. Ve onun için levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık ve her bir şeyi uzun uzadıya açıkladık. Artık onun kuvvetle tut ve kavmine emret, onu en güzeliyle tutsunlar. Elbette sizlere yoldan çıkmışların yurdunu göstereceğim.

146. Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri elbette âyetlerimden çevireceğim. Ve her bir âyeti görecek olsalar ona imân etmezler. Ve eğer hidâyet yolunu görseler onu bir yol edinmezler ve eğer dalâlet yolunu görecek olsalar onu yol tutuverirler. Bu da onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gâfil bulunduklarından dolayıdır.

147. Ve o kimseler ki, âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlamışlardır. Onların amelleri boşa çıkmıştır. Başkasıyla değil, ancak kendi yaptıkları amelleriyle cezalandırılacaklardır.

148. Ve Musa'nın kavmi ondan sonra ziynet takımlarından bir buzağı, böğürmesi olan bir heykel edindiler. Onlar görmediler mi ki, o kendileriyle konuşamaz ve onlara bir yol gösteremezdi. Onu ilâh edindiler ve zâlimler oluverdiler.

149. Ne zaman ki pişmanlığa düştüler ve kendilerinin hakikaten doğru yoldan çıkmış olduklarını gördüler, dediler ki: Eğer bize Rabbimiz merhamet etmezse ve bizi bağİslamazsa elbette büyük bir ziyâna uğramışlardan olacağız.

A'raf Sûresi 150 - 155. Ayetler

150. Ne zaman ki, Musa kavmine kızgın, pek üzüntülü bir halde döndü, dedi ki: Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini acele mi ediverdiniz? Ve levhaları bıraktı ve kardeşinin başından tutarak kendisine doğru çekiverdi, kardeşi de dedi ki: Anam oğlu! Bu kavim muhakkak ki beni zayıf saydılar ve az kaldı beni öldürüyorlardı. Artık benimle düşmanları sevindirme ve beni zâlimler olan kavim ile beraber kılma.

151. Dedi ki: Ey Rabbim! Beni de kardeşimi de bağışla ve bizi rahmetine kabul et. Ve sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.

152. Şüphe yok ki, o buzağıyı tanrı edinenlere elbette Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. Ve işte iftiracıları böyle cezâlandırırız.

153. Ve o kimseler ki, kötülükleri işlemişler, sonra onun arkasından tövbekâr olmuş ve imân etmişlerdir. Şüphe yok ki, ondan sonra Rabbin elbette onları bağışlayıcıdır, hakkıyla esirgeyicidir.

154. Ne zaman ki Musa'dan o öfke dindi. Levhaları alıverdi ve onun nüshasında: Rablerinden korkanlar için bir hidâyet ve bir rahmet olduğu yazılmış bulunuyordu.

155. Ve Musa kavminden yetmiş erkeği tayin ettiğimiz vakit için seçmişti. Ne zaman ki, onları yıldırım yakaladı, dedi ki: Ey Rabbim! Eğer dilese idin onları ve beni daha evvel helâk ederdin. Bizden bir takım beyinsizlerin yaptıkları şey sebebiyle bizi helâk eder misin? Bu ancak senin bir imtihanındır, bununla dilediğini saptırırsın ve sen dilediğini hidâyete kavuşturursun. Sen bizim dostumuzsun, artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en hayırlısısın.

A'raf Sûresi 156 - 159. Ayetler

156. Ve bizim için bu dünyada da ve âhirette de bir iyilik yaz. Biz muhakkak ki, sana döndük. Buyurdu ki: Azâbımdır. Buna dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Onu sakınanlar ve zekâtlarını verenler ve bizim âyetlerimize imân edenler için elbette yazacağım.

157. O kimseler ki, Resûle, ümmî peygambere tâbi olurlar. O peygamber ki, onu yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış bulurlar. Onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten men eder ve onlara temiz olan şeyleri helâl kılar, onların üzerine pis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerlerinde bulunan bağlan kaldırır, artık o kimseler ki ona imân ederler ve ona saygı gösterir ve yardımda bulunurlar ve onunla beraber indirilmiş olan nur'a tâbi oluverirler, işte kurtuluşa erenler onlardan ibârettir.

158, De ki: Ey insanlar! Şüphe yok ki ben hepinize Allah Teâlâ'nın bir elçisiyim. Öyle Allah ki, göklerin ve yerin mülkü ona mahsustur. Ondan başka ilâh yoktur. Hem diriltir ve hem öldürür. Artık Allah Teâlâ'ya ve bir ümmî peygamber olup Allah'a ve onun kelimelerine inanan Resulüne imân ediniz ve ona tâbi olunuz ki, hidâyete erişebilesiniz.

159. Ve Musa'nın kavminden bir topluluk da vardır ki, hak ile doğru yola erdirirler ve hak ile adâlette bulunurlar.

A'raf Sûresi 160 - 163. Ayetler

160. Ve biz onları oniki'ye o kadar kabilelere; ümmetlere ayırdık ve Musa'ya kavmi kendisinden su istedikleri vakit vahy ettik ki, âsân ile taşa vur. Ondan oniki pınar kaynayıp akmaya başladı. Onlardan her kabile su içeceği yeri bildi. Ve onların üzerine bulutları gölgelik yaptık. Ve onların üzerine kudret helvası ile bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyiniz dedik. Ve onlar bize zulüm etmediler fakat kendi nefislerine zulümettiler.

161. Ve o vakti hatırlat ki onlara denilmişti: Şu belde'de oturunuz. Ve ondan dilediğiniz yerde yeyiniz ve "bağışlanmak istiyoruz" deyiniz ve secde ettiğiniz halde kapıya giriniz ki, size hatalarınızı bağışlayalım, iyilik yapanlara mükafatlarını elbette arttıracağızdır.

162. Fakat onlardan zulüm edenler, kendilerine denilen sözü başka bir söze çevirdiler. Artık onların üzerlerine zulümettikleri şey sebebiyle gökten bir azap salıverdik.

163. Ve onlara denizin kenarında bulunan beldeden sor. O zaman ki onlar Cumartesi gününde haddi aşıyorlardı. O vakit onlara cumartesi günlerinde balıkları çokça ortaya çıkarak gelirlerdi. Cumartesinin dışındaki günlerde ise gelmezlerdi. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böylece imtihan ederiz.

A'raf Sûresi 164 - 170. Ayetler

164. Ve hani onlardan bir cemaat de dedi ki: Allah Teâlâ'nın kendilerini helâk edeceği veya şiddetli bir şekilde azap edeceği bir topluluğa ne için nasihatta bulunuyorsunuz? Dediler ki: Rabbinize karşı mazeret beyan etmek için. Ve umulur ki, sakınırlar.

165. Ne zaman ki onlar kendilerine yapılan uyanları unuttular, kötülükten men edenleri kurtuluşa erdirdik ve zulmedenleri de yaptıkları kötülükler sebebiyle şiddetli bir azap ile yakaladık.

166. Ne zaman ki, kendilerine yasaklanan şeylerden dolayı kibirlendiler, onlara: "aşağılık maymunlar olunuz" deyiverdik.

167. Ve hatırlat onlara o vakit Rabbi bildirmiş oldu ki, elbette kıyâmet gününe kadar onların üzerine onlara en kötü azap ile işkencede bulunacak kimseler gönderecek. Şüphe yok ki, Rabbin elbette cezâyı çabuk verendir ve şüphe yok ki, o elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

168. Ve onları yeryüzünde gurup gurup ümmetler kıldık. Onlardan iyi kimseler vardır. Ve onlardan bundan aşağıda olan kimseler de vardır. Ve onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, tâki kötülüklerinden dönüversinler.

169. Onlardan sonra bir takım kimseler geldi, kitaba vâris oldular, bu değersiz varlığın geçici malını alır dururlar ve derler ki: Elbette biz ileride aff olunacağız. Ve onlara onun benzeri bir menfaat gelecek olsa onu da alıverirler. Onlardan Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyeceklerine dâir o kitabın mİsakı onun hükmü doğrultusunda bir ahd alınmamış mı idi! Halbuki, onlar o kitaptakini okumuşlardı. Ahiret evi ise takvâ sahipleri için hayırlıdır. Hâlâ buna akıl erdiremiyecek misiniz?

170. Ve o kimseler ki kitaba sarılırlar ve namazı dosdoğru kılmış bulunurlar. Şüphe yok ki, biz öyle iyiliğe çalİsan kimselerin mükâfâtını zâyi etmeyiz.

A'raf Sûresi 171 - 178. Ayetler

171. Ve bir zamanlar dağı sanki o bir gölgelik imiş gibi onların üstlerine koparıp kaldırmıştık. Ve sandılar ki, o hakîkaten üstlerine düşecek, onlara dedik ki: Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve onda olanı hatırlayınız. İhtimâl ki, sakınırsınız.

172. Ve o zaman ki, Rabbin âdemoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şâhit tuttu. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedi, onlar da evet... şâhidiz dediler. " Bu da kıyâmet günü biz bundan muhakkak ki, gafiller idik" dememeniz içindir.

173. Veya demeyesiniz ki, muhakkak babalarımız daha evvel ortak koşmuşlardı. Ve biz isek onlardan sonra bir zürriy et olduk. Bizi iptal edenlerin yaptıkları ile helâk mı edeceksin?

174. Ve biz işte âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde beyan ederiz ve gerektir ki küfürlerinden dönüversinler.

175. Onlara o kimsenin haberini de oku ki, o kimseye âyetlerimizi vermiştik, onlardan sıyrılıp ayrıldı. Şeytan da onu kendisine tâbi kıldı. Artık sapıklardan olmuş oldu.

176. Ve eğer biz dileseydik onu o âyetler ile yükseltir idik. Fakat o dünyaya meyletti ve arzusuna tâbi oldu. Artık onun durumu, o köpeğin durumu gibidir ki, üstüne varırsan dilini çıkarır solur, veya terketsen yine dilini uzatır solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumudur. Artık sen kıssaları hikâye et, belki onlar düşünüverirler.

177. O kavmin durumu ne çirkindir ki, bizim âyetlerimizi yalanladılar ve kendi nefislerine de zulümeder oldular.

178. Allah Teâlâ kime hidâyet ederse işte hidâyete eren o'dur. Kimleri de sapıklığa düşürürse işte felâkete uğrayanlar da onlardır.

A'raf Sûresi 179 - 187. Ayetler

179. Andolsun ki, cinler ve insanlardan çoklarını cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ki, onlar ile anlayamazlar ve onların gözleri vardır ki, onlar ile göremezler ve onların kulakları vardır ki, onlar ile işitemezler. Onlar hayvanlar gibidirler, belki onlar daha sapıktırlar. İşte gâfil olanlar onlardır.

180. En güzel isimler Allah Teâlâ'ya mahsustur. Ona o isimler ile duada bulunun ve onun isimlerinde haktan ayrılan kimseleri terkediniz. Onlar işler oldukları şeylere göre cezâya uğrayacaklardır.

181. Ve yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki, onlar hak ile rehberlik ederler. Ve hak ile adâletle bulunurlar.

182. Ve o kimseler ki, bizim âyetlerimizi yalanladılar, işte onları bilmedikleri bir yerden yavaş yavaş helâke yaklaştıracağız.

183. Ve ben onlara mühlet veririm. Şüphe yok ki, benim yakalamam pek şiddetlidir.

184. Onlar düşünmediler mi ki, onların arkadaşlarında bir delilik eseri yoktur. O ancak âşikâr bir şekilde bir uyarıcıdan başka birşey değildir.

185. Onlar göklerin ve yerin yüce mülkiyetine ve Allah Teâlâ'nın yarattığı herhangi birşey e ve ecellerinin yaklaşmış olabildiğine bakmazlar mı? Artık bundan sonra hangi bir söze inanacaklardır?

186. Allah Teâlâ kimi sapıklığa düşürürse artık ona hidâyet edecek bulunamaz. Ve onları kendi sapıklıklarında şaşkın bir halde bırakır.

187. Senden kıyâmet in ne zaman gelip çatacağını sual ederler. De ki: Ona ait bilgi ancak Rabbimin katindadır. Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz. Bu göklerde ve yerde ağır muazzam bir durumdur. O sizlere ansızın geliverir, senden sorarlar, sanki sen ondan hakkıyla haberdar imişsin gibi. De ki: Ona ait bilgi ancak Allah Teâlâ'nın katindadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Sayfa 7 / 27

  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
 
 
  • İLETİŞİM