• GİRİŞ
  • GİRİŞ...
  • KUR'AN-I KERİM
  • MEÂLİ
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
    • Kur'an Yolu Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ELMALILI HAMDİ YAZIR
    • Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ÖMER NASUHi BİLMEN
    • Kur’ân-ı Kerim Türçe Meâli
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • RÜYA TABİRLERİ
    • A'dan Z'ye
    • İçindekiler
    • İslami Rüya Tabirleri

Âl-i İmran Sûresi 10 - 15. Ayetler

10.   O kimseler ki kâfir oldular, onların malları ve evlâtları onlar için Allah Teâlâ katında hiç bir fayda vermez ve onlar işte ateşin çırasıdırlar.

11.   Onların bu gidişi, tıpkı âli Firavun'un ve ondan evvelki kimselerin gidişi gibidir ki bizim âyetlerimizi yalanladılar. Allah Teâlâ da onları günahları sebebiyle yakaladı. Ve Allah Teâlâ azabı şiddetli olandır.

12.   Kâfir olanlara de ki: Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sevk olunacaksınızdır. O ne fena bir yataktır?

13.   Şüphe yok ki sizin için iki grupta bir alâmet vardır. Bir grup Allah yolunda savaşıyordu, diğeri ise kâfir idi. Onları göz göre kendilerinin iki misli görüyorlardı... Allah Teâlâ ise dilediğini yardımıyla güçlendirir. Şüphe yok ki bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır.

14.   İnsanlara, kadınlardan, oğullardan, kantarlarca altın ve gümüşten, alâmetli atlardan, hayvanlardan, ekinlerden ileri gelen şehvetler sevgisi tezyin edilmiştir. Bu, dünya hayatının menfaatidir. Halbuki güzel dönüp gidilecek yer. Allah Teâlâ'nın katindadır.

15.   De ki: Size onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takvâ sâhibi olanlar için Rablerinin yanında altlarından ırmaklar akar cennetler vardır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve kusurlardan tertemiz eşler vardır. Ve Allah Teâlâ'nın büyük bir rızâsı vardır. Ve Allah Teâlâ kullarını hakkıyle görücüdür.

Âl-i İmran Sûresi 16 - 22. Ayetler

16.   Onlar ki. Ey Rabbimiz! Biz muhakkak iman ettik, artık bizim için günahlarımızı bağışla ve bizleri o ateş azâbından koru, derler.

17.   Onlar, sabır edicilerdir, sadıktırlar, ibâdetlere devam edenlerdir, infak edenlerdir, seher vakitlerinde de istiğfarda bulunanlardır.

18.   Allah Teâlâ, kendisinden başka bir ilâh bulunmadığına adâletle kaim olarak şahitlik etmiştir. Melekler de, İlim sâhipleri de şahitlikte bulunmuşlardır. O aziz, hakimden başka asla bir ilâh yoktur.

19.   Şüphe yok ki: Allah katında din, İslâm'dan ibârettir. O kendilerine kitap verilmiş olanların ihtilâfta bulunmaları ise kedilerine İlim geldikten sonra sırf aralarındaki hasetten dolayıdır. İmdi her kim Allah’ın âyetlerine küfür ederse, şüphe yok ki Allah Teâlâ hesabı süratli olandır.

20.   Artık seninle mücadelede bulunurlarsa de ki: Ben nefisimi Allah Teâlâ'ya teslim ettim, bana tabi olanlar da. Ve kendilerine kitap verilmiş olanlar ile ümmîlere de deki: İslâmiyeti kabul ettiniz mi? Eğer İslâmiyeti kabul etmişler ise şüphesiz hidayete ermişlerdir Ve eğer kaçınırlarsa senin üzerine lâzım gelen ancak tebliğdir. Allah Teâlâ ise kulları büsbütün görücüdür.

21.   O kimseler ki. Allah Teâlâ'nın âyetlerini inkâr ve peygamberleri haksız yere öldürürler ve insanlardan adaletle emredenleri de öldürürler, artık onları elem verici bir azap ile müjdele!

22.   İşte onlar, amelleri dünyada da, âhirette de batıl olan kimselerdir. Ve onlar için yardımcılardan bir fert de yoktur.

Âl-i İmran Sûresi 23 - 29. Ayetler

23.   Görmedin mi kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları ki, aralarında hüküm etmesi için Allah’ın kitabına davet olunurlarda sonra onlardan bir zümre yüz çevirir. Ve onlar kaçınan kimselerdir.

24.   Bu da onların "bize ateş sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır" demelerinden meydana gelmektedir. Ve onları dinlerinden iftira ettikleri şeyler aldatmıştır.

25.   Onları o vukuunda şüphe olmayan gün için topladığımız ve her şahısa kazanmış olduğu şey ödenecek olan zaman onların hâli ne olacaktır. Ve zulüm olunmuş olmayacaklardır.

26.   De ki: Ey mülkün sâhibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çeker alırsın ve dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil kılarsın. Hayır senin kudret elindedir. Şüphe yok ki, sen her şeye fazlasıyla kadirsin.

27.   Geceyi gündüz içine tıkarsın, gündüzü de gece içine tıkarsın ve diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın ve dilediğine hesapsız olarak rızık verirsin.

28.   Mü'minler, mü'minlerden başka kâfirleri dostlar edinmesinler. Her kim onu edinirse Allah Teâlâ'dan yardıma kavuşma ilgisi kalmamış olur. Meğer ki, onlardan bir korunma için çekinecek olasınız. Allah Teâlâ ise sizi zatı uluhiyyeti hakkında sakındırır. Ve nihayet gidişi de Allah Teâlâ'yadır.

29.   De ki: Göğüslerinizde olan şeyi gizleseniz de, açıklasanız da onu Allah Teâlâ bilir. Ve göklerdekini de, yerlerdekini de bilir. Ve Allah Teâlâ her şeye hakkıyla kadirdir.

Âl-i İmran Sûresi 30 - 37. Ayetler

30.   O günü ki, herkes hayırdan her ne yapmış ise onu hazırlanmış olarak bulacaktır. Kötülükten de ne yapmış ise onunla kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir. Ve Allah Teâlâ sizi yüce zatından sakındırır. Ve Allah azimuşşan kullarını çok esirgeyicidir.

31.   De ki: Eğer Allah Teâlâ’yı seviyor iseniz bana uyunuz ki, Allah Teâlâ'da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın. ve Allah Teâlâ gafurdur, râhimdir.

32.   De ki: Allah Teâlâ’ya ve peygambere itaat ediniz, eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirleri sevmez.

33.   Şüphe yok ki. Allah Teâlâ Âdem'i, Nuh'u, İbrahim'in sülâlesini ve İmranın hanedanını alemler üzerine seçkin kıldı.

34.   Bazıları bazılarından bir zürriyet olarak neşet etmiştir. Ve Allah Teâlâ semidir, alimdir.

35.   Hatırla ki, İmranın eşi: Ey Rabbim! Ben karnımda olanı azadlı bir köle olarak sana adadım. İmdi bunu benden kabul buyur. Şüphe yok ki hakkıyla işitici sensin, kemâliyle bilici sensin, demişti.

36.   Vaktaki çocuğunu dünyaya getirdi, dedi ki: Ey Rabbim! Ben onu kız olarak doğurdum Allah Teâlâ ise onun ne doğurduğunu daha ziyade bilir. Halbuki erkek, dişi gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve onun zürriyetini koğulmuş olan şeytandan senin himayene ısmarladım.

37.   Artık onu Rabbi’si bir güzel kabul ile kabul buyurdu ve onu bir güzel nebat olarak yetiştirdi. Zekeriya'yı da ona bakmaya memur etti. Zekeriya her ne zaman mahfilde onun yanına girse onun yanında bir rızık bulurdu. Ya Meryem! Bu sana nereden geldi, O da bu Allah tarafından der idi. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ dilediğine hesapsız rızık verir.

Âl-i İmran Sûresi 38 - 45. Ayetler

38.   O vakit Zekeriya' Rabbine dua ederek dedi ki: Ey Rabbim! Bana kendi tarafından pek temiz bir zürriyet bağışla. Şüphe yok ki, sen duayı hakkıyla işiticisin.

39.   Zekeriya mihrapta durmuş namaz kılmakta iken ona melekler seslendi ki: Muhakkak Allah Teâlâ sana Allah tarafından olan bir kelimeyi tasdik edici, efendi ve nefisine hâkim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler.

40.   Dedi ki: Ey Rabbim! Bana bir oğul nasıl olabilir ki, bana hakikaten ihtiyarlık yetişti. Eşim ise kısırdır. Buyurdu ki, öyledir. Fakat Allah Teâlâ dilediğini yapar.

41.   Dedi ki: Ey Rabbim! Benim için bir alâmet kıl. Buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlar ile bir İsaretten başka üç gün konuşamamandır. Maamafih Rabbi’ni çokça zikred ve akşam, sabah namaz kıl.

42.   Hani melekler dedi ki: Ey Meryem! şüphe yok ki. Allah Teâlâ seni seçkin kıldı ve seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı.

43.   Ey Meryem! Rabbin için itaate devam et, secde kıl, rükûa varanlarla rükûa var.

44.   Bu sana gayıp haberlerindendir. Onu sana vahy ediyoruz. Meryem'i hangisi himayesine alacak diye kalemlerini attıkları zaman sen onların yanında değildin. Ve onlar tartışmada bulundukları zaman da sen onların yanında bulunmuyordun.

45.   Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana tarafı İlâhîsinden bir kelime ile müjde veriyor ki, adı Mesih, Meryem oğlu İsa'dır. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldığı kimselerdendir.

Âl-i İmran Sûresi 46 - 52. Ayetler

46.   Ve insanlar ile beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacaktır. Ve o salihlerdendir.

47.   Dedi ki. Ey Rabbîm! Bana çocuk nereden olabilir! Halbuki bana bir insan dokunmamıştır. Buyurdu ki, öyledir. Allah Teâlâ neyi dilerse yaratır. Bir şeyi murat edince ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir.

48.   Ve ona yazmayı ve hikmeti ve Tevrat ile İncil'i talim buyuracaktır.

49.   Ve İsrail oğullarına peygamber gönderecektir. Ben size muhakkak bir mucize ile Rabbiniz tarafından geldim. Ben sizin için çamurdan kuş şekli gibi birşey icat ederim, sonra ona üfürürüm, O da Allah Teâlâ'nın izniyle hemen kuş oluverir. Ve ben Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve alacalık hastalığına tutulanı iyi ederim ve ölüyü diriltirim ve size evlerinizde ne yediğinizi ve ne biriktirdiğinizi de haber veririm. Şüphe yok ki, bunda sizin için bir alâmet vardır. Eğer siz mü'minler iseniz.

50.   Ve önümde bulunan Tevrat' tasdik edici olarak ve üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bazısını helâl kılmak için geldim ve sizlere Rabbinizden bir mucize getirdim. Artık Allah Teâlâ'dan korkunuz. Ve bana itaat ediniz.

51.   Şüphe yok ki. Allah Teâlâ benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Artık ona ibâdet ediniz. Dosdoğru yol budur.

52.   Vaktaki, İsa onlardan dinsizlik hissetti, dedi ki: Allah için benim yardımcılarım kimlerdir? Havariler dediler ki: Biz Allah’ın yardımcılarıyız, Allah'a iman ettik ve şahit ol ki, bizler şüphesiz Müslümanlarız.

Âl-i İmran Sûresi 53 - 61. Ayetler

53.   Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve peygambere tâbi olduk, artık bizleri şahitler ile beraber yaz.

54.   Ve hilekârlık yaptılar. Allah Teâlâ da hilelerine karşılık verdi, Ve Allah Teâlâ hile yapanların hayırlısıdır.

55.   O vakit ki. Allah Teâlâ buyurdu: Ya İsa! Muhakkak seni vefat ettirecek olan benim ve seni bana yükselteceğim ve seni küfredenlerden tertemiz kılacağım ve sana tâbi olanları kıyamete kadar seni inkâr edenlerden üstün bulunduracağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. İşte o zaman, kendisinde ihtilâf etmiş olduğunuz şeyler hakkında ben hükmedeceğim.

56.   Artık o kimseler ki, kâfir olmuşlardır. Onları dünyada, da, ahirette de şiddetli bir azap ile cezalandıracağım ve onlar için yardımcılardan bir kimse yoktur.

57.   Fakat o kimseler ki, imân etmişler ve sâlih amellerde bulunmuşlardır. Onlara da mükafatlarını tamamen ödeyecektir. Ve Allah Teâlâ zâlimleri sevmez.

58.   Bunu sana âyetlerden ve zikri hakimden tilâvet ediyoruz.

59.   Şüphe yok ki. Allah Teâlâ'nın katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir ki, onu topraktan yarattı, sonra ona ol dedi, o da oluverdi.

60.   Hak Rabbindendir, artık şüphe edenlerden olma.

61.   Artık sana ilim geldikten sonra her kim onun hakkında seninle münakaşada bulunursa, de ki: Geliniz, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarınızı, kendi şahıslarımız ve şahıslarınızı dâvet edelim, sonra dua ve niyazda bulunalım. Allah Teâlâ'nın lânetini yalancılar üzerine kılalım.

Âl-i İmran Sûresi 62 - 70. Ayetler

62.   Şüphe yok ki: Hak olan haber, işte budur. Ve Allah Teâlâ'dan başka hiç bir ilâh yoktur ve muhakkak ki, aziz, hakim olan ancak Allah Teâlâ'dır.

63.   Artık yine yüz çevirirlerse şüphe yok ki. Allah Teâlâ bozguncuları tamamiyle bilir.

64.   De ki: Ey ehli kitap! Bizim ile sizin aramızda eşit olan bir kelimeye geliniz. Allah Teâlâ'dan başkasına ibâdet etmeyelim. Ve ona hiçbir şeyi ortak kılmayalım. Ve Allah Teâlâ'dan başka bazımız bazımızı rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki, şahit olunuz, bizler muhakkak Müslümanlarız.

65.   Ey ehli kitap! Ne için İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Tevrat ve İncil ise ondan sonra indirilmiştir. Bunu anlayamıyor musunuz?

66.   İşte siz o kimselersiniz ki, sizin için kendisine dair bilgi bulunan şeyde mücadelede bulundunuz. Artık sizin için kendisine ait bilgi bulunmayan şey hakkında ne için mücadelede bulunuyorsunuz? Halbuki Allah Teâlâ bilir, siz bilmezsiniz.

67.   Şüphe yok ki İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan idi. Fakat o Hânif idi, Müslüman idi; müşriklerden de olmamıştı.

68.   Şüphe yok ki, İbrahim'e insanların en yakini, ona tâbi olmuş olanlardır. Ve bu Peygamberdir ve imân eden kimselerdir. Allah Teâlâ ise mü'minlerin velisidir.

69.   Ehli kitaptan bir tâife, arzu etmiştir ki, sizleri saptırsınlar. Halbuki, onlar kendi nefislerinden başkasını, saptıramazlar. Ve farkına varamazlar.

70.   Ey ehli kitap! Ne için Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Halbuki, siz görüp duruyorsunuz.

Âl-i İmran Sûresi 71 - 77. Ayetler

71.   Ey ehli kitap! Ne için hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? ve hakkı gizliyorsunuz? Halbuki, siz bilirsiniz...

72.   Ehli kitaptan bir grup dedi ki: Mü'minlere indirilmiş olana sabahleyin imân ediniz, akşamleyin de onu inkâr eyleyiniz. Olabilir ki dönüverirler.

73.   Sizin dininize tâbi olandan başkasına inanmayınız. De ki: Şüphe yok hidayet, Allah hidâyetidir. Size verilen şeyin benzerinin başka bir kimseye verildiğine veya Rabbinizin katında aleyhinize delil getireceklerine inanmayın. De ki: Fazl, şüphesiz Allah Teâlâ'nın elindedir. Onu dilediğine verir. Ve Allah Teâlâ vasidir, alimdir.

74.   Dilediğini rahmetiyle seçkin kılar. Ve Allah Teâlâ pek büyük fazl sahibidir.

75.   Ehli kitaptan öylesi vardır ki, kendisine bir kıntâr emanet versen onu sana ödeyiverir ve onlardan öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet bıraksan onu sana ödemez, meğer ki onun üzerine ayak direyip durasın. Bunun sebebi de, ümmîler hakkında bizim üzerimize bir yol yoktur, demiş olmalarıdır. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ’ya karşı yalan söylerler.

76.   Hayır... Kim ahdini ifa eder ve sakınırsa şüphe yok ki Allah Teâlâ o sakınanları sever.

77.   Muhakkak o kimseler ki Allah Teâlâ'nın ahdini ve yeminlerini az bir şey karşılığında değiştirirler. İşte onlar için âhirette bir nasip yoktur. Ve Allah Teâlâ onlar ile konuşmaz ve kıyamet gününde onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Ve onlar için elem verici bir azap vardır.

Âl-i İmran Sûresi 78 - 83. Ayetler

78.   Ve onlardan bir grup da vardır ki, kitap ile dillerini eğer bükerler. Onu kitaptan sanasınız diye. Halbuki o kitaptan değildir. Ve derler ki, o Allah tarafındandır. Halbuki, o Allah tarafından değildir. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler.

79.   Hiç bir insan için doğru değildir ki. Allah Teâlâ ona kitap, hüküm ve peygamberlik versin de sonra o insanlara Allah'tan beri de bana kul olunuz deyiversin. Fakat öğrettiğiniz ve ders alıp verdiğiniz şey sebebiyle rabbaniler olunuz der.

80.   Ve size melekleri, peygamberleri rabler edininiz, diye emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra size küfr ile hiç emreder mi?

81.   Hatırla o zamanı ki. Allah Teâlâ peygamberlere hitaben "size kitap ve hikmet verdim, sonra sizin yanınızdakini tasdik edici olarak bir Resûl gelecektir. Ona elbette imân ve yardım edeceksiniz" diye peygamberlerden sağlam bir söz aldık da buyurdu ki: İkrar etiniz mi? ve bunun üzerine benim sözümü alıp kabul eylediniz mi? Onlar ikrar ettik dediler. Cenâb-ı Hak da buyurdu ki: Öyleyse şahit olunuz, ben de sizinle beraber şahitlerdenim.

82.   Artık bundan sonra kimler yüz çevirirse işte fasık kimseler onlardır.

83.   Artık Allah Teâlâ’nın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki ona göklerde olanlar da, yerde olanlar da isteyerek ve istemiyerek teslim olmuşlardır. Ve ona döndürüleceklerdir.

Âl-i İmran Sûresi 84 - 91. Ayetler

84.   De ki: Biz Allah Teâlâ'ya ve bize indirilene ve İbrahim'e İsmail’e, İshak'a, Yakub’a ve Esbate indirilmiş olan ve Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere rableri tarafından verilmiş olanlara imân ettik, onlardan hiç birinin arasını ayırmayız. Ve biz ona teslim oluruz.

85.   Ve her kim İslâm’dan başka bir din ararsa elbette ondan kabul edilmez ve o âhirette hüsrana uğramışlardan olur.

86.   İman ettiklerinden ve peygamberin hak olduğuna şahitlikte bulunduklarından sonra ve kendilerine açık deliller gelmiş olduğu halde kâfir olan bir kavmi Allah Teâlâ nasıl hidayete erdirir. Halbuki Allah Teâlâ zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

87.   İşte onların cezaları, Allah Teâlâ'nın ve meleklerin ve bütün insanların lâneti muhakkak onların üzerine olmaktır...

88.   Onlar bunun içinde ebediyyen kalıcılardır. Onlardan azab hafifletilmez ve onların yüzlerine bakılmaz.

89.   Ancak o kimseler ki, bundan sonra tövbe ettiler ve ıslâhte bulundular onlar müstesna, çünkü Allah Teâlâ şüphe yok ki gafurdur, râhimdir.

90.   Muhakkak o kimseler ki, imanlarından sonra kâfir oldular sonra da küfrü arttırdılar, artık onların tövbeleri elbette kabul olunmayacaktır. İşte sapık olanlar, onlardır...

91.   Şüphesiz o kimseler ki, kâfir oldular ve kâfirler oldukları halde öldüler, artık onların hiç birinden yeryüzü dolusu altın feda edecek olsa elbette kabul edilmeyecektir. İşte onlar için elim bir azap vardır. Ve onlar için yardımcılardan bir kimse yoktur...

Âl-i İmran Sûresi 92 - 100. Ayetler

92.   Sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar iyiliğe nail olamazsınız ve her ne şey harcarsanız şüphe yok ki. Allah Teâlâ hakkıyla bilir.

93.   Bütün yiyecekler, Tevrat'in nüzulundan evvel İsrail oğullarına helâl idi. İsrail’in kendi nefisine haram kıldığı şeyler müstesna. De ki: Eğer doğru kimseler iseniz Tevrat'ı getiriniz de onu okuyuveriniz.

94.   Ondan sonra Allah Teâlâ adına kim yalan yere iftirada bulunursa işte onlar zâlimdirler.

95.   De ki: Allah Teâlâ doğru söylemiştir. Artık hanîf olan İbrahim milletine tabi olunuz. Ve o asla müşriklerden olmamıştır

96.   Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesis edilmiş olan ev, Mekke'deki o çok mübârek ve âlemler için hidayet olan beyti Muazzamadır.

97.   Onda açık alâmetler, İbrahim'in makamı vardır. Ve her kim ona girerse emin olur. Ve onun yoluna gücü yeten kimseler üzerine de o beyti hac etmek Allah Teâlâ için bir haktır. Ve her kim inkâr ederse şüphe yok ki, Allah Teâlâ bütün alemlerden ganîdir.

98.   De ki: Ey Ehli Kitap! Ne için Allah Teâlâ'nın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Halbuki Allah Teâlâ yaptıklarınıza hakkıyla şahittir.

99.   De ki: Ey Ehli Kitap! Ne için imân edenleri Allah Teâlâ’nın yolundan men ediyorsunuz? Onun çarpıklığını istiyorsunuz? Halbuki sizler şahitlersiniz, Allah Teâlâ da sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.

100. Ey imân edenler! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan herhangi bir topluluğa itaat ederseniz sizi imanınızdan sonra çevirip kâfirler yaparlar.

Âl-i İmran Sûresi 101 - 108. Ayetler

101. Ve nasıl küfre dönersiniz ki, sizlerin üzerinize Allah Teâlâ'nın âyetleri okunuyor ve aranızda da Peygamberi bulunuyor. Artık her kim Allah Teâlâ'ya sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur.

102. Ey imân etmiş olanlar! Allah Teâlâ'dan gerçek takvâ ile sakınınız. Ve siz ancak Müslümanlar olduğunuz halde vefat ediniz.

103. Ve hepiniz Allah Teâlâ'nın ipine sımsıkı sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Ve Allah Teâlâ'nın üzerinizde olan nimetini de hatırlayınız ki, siz birbirinize düşmanlar iken sonra Allah Teâlâ kalplerinizi birleştirdi de onu nimeti sebebiyle kardeşler oluverdiniz ve sizler ateşten bir çukur kenarında iken sizi ondan çekip kurtardı. İşte Allah Teâlâ âyetlerini sizlere açıklar, tâki hidayete erebilesiniz.

104. Ve sizden hayra dâvet eder, iyiliği emreder, kötülüğü nehy eyler bir cemaat bulunsun işte felâh bulucular onlardır...

105. Ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp ihtilâfa düşenler gibi de olmayınız. Ve işte onlar için büyük bir azap vardır.

106. Bir nice yüzlerin ağaracağı ve bir nice yüzlerin de kararacağı günü hatırlayınız. O yüzleri kararmış olan kimselere : İmanınızdan sonra kâfir mi oldunuz? O halde yaptığınız küfür sebebiyle azabı tadınız, denilecektir.

107. Ve amma o kimselerin ki yüzleri ağarmıştır, onlar Allah Teâlâ'nın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.

108. İşte bunlar Allah Teâlâ'nın ayetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Allah Teâlâ ise âlemlere zulüm istemez.

Âl-i İmran Sûresi 109 - 115. Ayetler

109. Göklerde olan da, yerde olan da Allah Teâlâ'nındır. Ve bütün işler de Allah Teâlâ'ya döndürülür.

110. Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, iyiliği emredersiniz, kötülükte men eylersiniz ve Allah Teâlâ'ya imân ediyorsunuz. Eğer ehli kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir.

111. Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Ve eğer sizinle savaşta bulunurlarsa size arka çevirir kaçarlar. Sonra yardım da olunmazlar.

112. Onların üzerlerine nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillet damgası vurulmuştur. Meğer ki, Allah Teâlâ'dan bir ahde ve insanlardan bir ahde sarılsınlar. Ve Allah Teâlâ'dan bir gazaba uğradılar ve onların üzerine miskinlikte vuruldu. Bu da onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri sebebiyledir. Çünkü isyan etmişler ve haddi tecavüz eylemekte bulunmuşlardı.

113. Hepsi bir değildirler. Ehli kitaptan istikamet sâhibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde Allah Teâlâ'nın âyetlerini okurlar ve onlar secde ederler.

114. Allah Teâlâ'ya, âhiret gününe imân ederler, iyiliği emreder, kötülükten menederler. Ve hayırlı işlere koşarlar ve işte bunlar salih kimselerdendirler.

115. Ve hayırdan her ne yaparlarsa elbette karşılıksız bırakılmayacaklardır. Ve Allah Teâlâ o takvâ sahiplerini hakkıyla bilendir.

Âl-i İmran Sûresi 116 - 121. Ayetler

116. Muhakkak o kimseler ki, kâfir oldular, onları ne malları ve ne de evlâtları Allah Teâlâ’nın azabından kurtaramaz. Ve onlar cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedî kalacak kimselerdir.

117. Bu dünya hayatında infak ettikleri şeyin durumu, bir rüzgârın durumu gibidir ki, onda kavurucu bir soğukluk vardır, nefislerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine vurup mahvetmiştir. Ve Allah Teâlâ onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmederler.

118. Ey imân edenler! Sizden başka olanları dost edinmeyiniz, Size fenalık eriştirmekte aslâ kusur etmezler. Size meşakkat verecek şeyi temenni ederler. Muhakkak kinleri ağızlarından belli olmaktadır. Kalplerinin gizlediği şey ise daha büyüktür. Şüphe yok size âyetleri apaçık beyan ettik, eğer düşünüp anlıyorsanız!.

119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki: Onlar sizi sevmezler. Ve siz kitabın hepsine inanırsınız ve sizinle karşılaştıkları zaman "îmân ettik" derler. Ve kendi kendilerine kaldıklarında ise sizin aleyhinizdeki kinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininiz ile ölünüz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ kalplerde olanı hakkıyla bilicidir.

120. Size bir nimet İsabet ederse onları mahzun eder. Size bir fenalık dokunursa onunla sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız onların hileleri size hiç bir şey ile zarar vermez.

121. Hani bir vakit erkenden ehlinden ayrılmıştım. Müminler için savaşa elverişli mevziler hazırlıyordun. Ve Allah Teâlâ ise hakkıyla işiticidir, hakkıyla bilicidir.

Âl-i İmran Sûresi 122 - 132. Ayetler

122. O vakit ki, sizden iki bölük dağılmaya yüz tutmuştu. Halbuki onların koruyucusu Cenab'ı Allah’tır. Ve mü'minler ancak Allah Teâlâ'ya tevekkül etmelidirler...

123. Ve şüphe yok ki, siz kuvvetsiz bir halde iken Allah Teâlâ size Bedirde yardım etti, artık Allah Teâlâ’dan korkunuz, ta ki şükretmiş olasınız.

124. O vakitte idi ki, sen mü'minlere diyordun ki: Rabbinizin indirmiş olduğu üç bin melek ile size yardım etmesi size yetmez mi?

125. Evet... Sabrederseniz ve sakınırsanız, onlar da ansızın üzerinize gelecek olurlarsa Rabbiniz size beş bin nİsanlı melekler ile imdat edecektir.

126. Ve Allah Teâlâ bunu ancak size bir müjde olmak ve bununla kalpleriniz mutmain bulunmak için kılmıştır. Yoksa zafer, ancak aziz hakim olan Allah Teâlâ katındandır.

127. Tâki, o küfredenlerden bir kısmını kessin, veya onları mağlûp etsin de bozguna uğramış oldukları halde geri dönüp gitsinler.

128. Bu işte senin için yapacak birşey yoktur, ya onların tevbelerini kabul etsin veya onlara azap etsin, çünkü onlar zalim kimselerdir.

129. Ve göklerde ne varsa yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder ve Allah Teâlâ çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

130. Ey imân edenler! Faizi kat kat arttırılmış olarak yemeyiniz. Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, kurtuluşa erdirilmiş olabilesiniz.

131. Ve o ateşten korkunuz ki, kâfirler için hazırlanmıştır.

132. Ve Allah Teâlâ'ya ve Peygambere itaat ediniz ki, rahmete erdirilesiniz.

Âl-i İmran Sûresi 133 - 140. Ayetler

133. Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, takvâ sahipleri için hazırlanmıştır.

134. Öyle takvâ sahipleri ki, bollukta       da darlıkda da infakta bulunurlar. Ve öfkeyi yutan        ve insanların kusurlarını affeden kimselerdir. Allah       Teâlâ'da ihsan edenleri sever.

135. Ve öyle zatlar ki, bir büyük günah yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah Teâlâ'yı zikirederler, hemen günahları için istiğfarda bulunurlar. Ve kimdir Allah Teâlâ'dan başka günahları bağışlayan? Ve onlar yaptıklarında bile bile İsrar etmezler.

136. İşte onların mükâfatları bağışlanmadır. Ve altlarından ırmaklar akar cennetlerdir. Onlar orada ebedî kalıcılardır. Ve ne güzeldir böyle amel edenlerin mükâfatı!.

137. Muhakkak sizden evvel birçok olaylar gelip geçmiştir. Artık yerde dolaşınız da bakınız ki, yalanlayanların âkibetleri nasıl olmuştur.

138. İşte bu insanlar için bir açıklamadır ve takvâ sahipleri için de bir hidayettir, bir öğüttür.

139. Ve gevşeklik göstermeyiniz ve üzüntüye kapılmayınız ve siz mü'minler iseniz çok yükselmiş olanlar ancak sizlersiniz...

140. Eğer size bir yere dokunmuş ise şüphesiz o kavme de onun benzeri bir yara dokunmuştur. Ve o günleri biz insanlar arasında döndürürüz. Ve Allah Teâlâ'nın imân edenleri bilmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Ve Allah Teâlâ zâlimleri sevmez.

Âl-i İmran Sûresi 141 - 148. Ayetler

141. Ve Allah Teâlâ imân edenleri seçmesi ve kâfirleri helâk eylemesi içindir.

142. Yoksa cennete girivereceğinizi mi sanıverdiniz? Allah Teâlâ sizden cihad edenleri ayırd etmedikçe ve sabredenleri belli buyurmadıkça.

143. Andolsun ki, siz ölümü onunla karşılaşmadan evvel temenni ediyordunuz. İşte siz bekleyip durduğunuz halde onu görüverdiniz.

144. Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbette Allah Teâlâ'ya hiçbir zarar vermiş olamaz. Ve Allah Teâlâ şükredenlere mükâfat verecektir.

145. Ve hiç bir kimse için Allah Teâlâ'nın izni olmadıkça ölmek yoktur. O vadesi tâyin edilmiş bir yazıdır. Ve her kim dünya menfaatini dilerse ona ondan veririz. Ve kim âhiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Ve şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.

146. Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine İsabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever.

147. Ve onların sözleri başka değil, şöyle demekten ibaretti. Ey Rabbimiz! Bizim için günahlarımızı ve işlerimizdeki israflarımızı mağfiret buyur ve ayaklarımızı sabit kıl ve bizlere kâfirler gürûhu üzerine zafer ver.

Âl-i İmran Sûresi 149 - 153. Ayetler

148. Artık Allah Teâlâ da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Ve Allah Teâlâ güzel davrananları sever...

149. Ey imân edenler! Eğer kâfir olanlara itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler. Artık büyük zararlara uğramış olduğunuz halde geri dönmüş olursunuz.

150. Hayır. Sizin mevlânız Allah Teâlâ'dır. Ve o yardımcıların en hayırlısıdır.

151. Hakkında Cenab'ı Allah'ın hiç bir delil indirmemiş olduğu şeyleri ona ortak tanıdıklarından dolayı kâfirlerin kalplerine yakında korku düşüreceğiz. Onların gidecekleri yer cehennemdir. O zalimlerin duracakları yer ne kadar fenâdır.

152. And olsun ki, Allah Teâlâ size olan vaâdini yerine getirdi. O zamanki, onları Cenab'ı Hak'kın izniyle kesip doğruyordunuz. Ta ki o sevdiğinizi size gösterdikten sonra siz isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emirde tartışmaya kalkıştınız, içinizden kimi dünyayı istiyordu ve sizden kimi de ahreti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan çevirdi ve mamafih sizi af buyurdu ve Allah Teâlâ mü'minler üzerine lütuf sahibidir.

153. O vakit ki, siz uzaklaşıyordunuz ve hiç bir kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise sizleri arkanızdan çağırıyordu. Artık Allah Teâlâ sizleri gam üstüne gam ile cezalandırdı. Ta ki hem elinizden giden şeylerden ve hem de sizlere İsabet eden şeylerden dolayı üzülmeyesiniz. Ve Allah Teâlâ yaptığınız şeylerden haberdardır.

Âl-i İmran Sûresi 154 - 157. Ayetler

154. Sonra o gamın ardından üzerinize bir emniyet, hafif bir uyku indirdi ki, sizden bir gurubu örtüp kaplayıverdi. Sizden bir gurubu da nefisleri kaygıya düşürmüştür Allah Teâlâ'ya karşı cahilliye zannı gibi hakka muhalif bir zanda bulunuyorlardı. Diyorlardı ki: Bize bu emirden bir şey var mıdır? De ki: Şüphesiz emrin hepsi de Allah'ındır. Onlar sana açıklamayacakları şeyleri kendi nefislerinde gizleyiverirler. Derler ki: Eğer bizim için bu emirden bir şey olsaydı burada öldürülmezdik. De ki: Eğer sizler evlerinizde olsaydınız, üzerlerine öldürülmeleri yazılmış olanlar yine çıkar, ölüp yatacakları yerlere kadar muhakkak giderlerdi. Ve Allah Teâlâ göğüslerinizin içinde olanı meydana koymak ve kalplerinizde olanı temizlemek için bu hadiseyi vücuda getirirdi. Ve Allah Teâlâ göğüslerde bulunanları hakkıyla bilendir.

155. Şüphe yok ki, iki ordunun karşılaştığı gün sizden geri dönenler yok mu, onların ayaklarını bazı kazanmış oldukları kusurları sebebiyle şeytan kaydırmak istemiştir. Ve maamafih Allah Teâlâ onları muhakkak affetmiştir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ çok bağışlayandır, halimdir.

156. Ey imân edenler! Kâfir olanlar ve kardeşleri için sefere çıktıkları veya gaziler oldukları zaman, "eğer onlar bizim yanımızda olsalar idi ne ölürlerdi ve ne de öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayınız. Allah Teâlâ onu kalplerinde bir hasret kılmak için yapmıştır. Halbuki Allah Teâlâ yaşatır, öldürür ve Allah Teâlâ yaptığınız şeyleri hakkıyla görücüdür.

157. Ve andolsun ki: Allah Teâlâ'nın yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz Allah Teâlâ'dan bir mağfiret ve rahmet, onların topladıkları şeylerden hayırlıdır.

Âl-i İmran Sûresi 158 - 165. Ayetler

158. Ve şüphe yok ki ölseniz de, öldürülseniz de her halde Allah Teâlâ'nın huzurunda toplanacaksınız.

159. İmdi Allah Teâlâ'dan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın ve eğer sen çirkin huylu, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için af talebinde bulun ve onlar ile emr hususunda müşavere yap. Sonra azmettiğin zaman da Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever.

160. Eğer Allah Teâlâ size yardım ederse artık size galip olacak kimse yoktur. Ve eğer sizi bozguna uğratırsa artık ondan sonra size yardım edecek kimdir. Ve mü'minler ancak Allah Teâlâ'ya tevekkül etsinler.

161. Bir Peygamber için emanete hiyanet etmek doğru olamaz. Her kim hiyanet ederse o hıyanet ettiği şey ile kıyamet gününde gelir. Sonra her şahsa kazanmış olduğu şey ödenir ve onlar zulüm olunmazlar.

162. Ya Allah Teâlâ'nın rızâsına tâbi olan kimse. Allah Teâlâ'dan müthiş bir gazapla dönen ve durağı cehennem bulunan kimseye benzer mi? Ne fena bir dönüş yeri.

163. Onlar Allah Teâlâ'nın katında derece derecedirler. Ve Allah Teâlâ yaptıkları şeyleri hakkıyla görücüdür.

164. Andolsun ki, Allah Teâlâ mü'minlere lütufta bulundu. Çünkü içlerinde kendilerinden bir peygamber gönderdi ki: Onlara Hak Teâlâ'nın âyetlerini okuyor ve onları temizliyor ve onlara kitap ve hikmeti öğretiyor. Halbuki bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde bulunmuş idiler.

165. Vakta ki size bir musibet İsabet etti, halbuki, siz onun iki katını düşmanlarınıza İsabet ettirmiş idiniz, bu musibet nereden mi dediniz? De ki: O kendi nefisleriniz tarafındandır. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herşeye kadirdir.

Âl-i İmran Sûresi 166 - 173. Ayetler

166. İki ordunun karşılaştığı gün size İsabet eden. Allah Teâlâ'nın izni ile idi ve mü'minleri ayırd etmesi içindi...

167. Ve münafık olanları açığa çıkarmak içindi. Ve onlara: Geliniz Allah yolunda savaşınız veya müdafaada bulununuz denildi. Dediler ki: Biz savaşmayı bilseydik elbette size uyardık... Onlar o gün imândan ziyade küfre yakın bulunmuşlardı. Onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Ve Allah Teâlâ onların ne sakladıklarını tamamen bilicidir.

168. Onlar ki, kedileri oturdukları halde kardeşleri için eğer bize itaat etseydiler öldürülmezler idi, dediler. De ki: Öyle ise kendi nefislerinizden ölümü def ediniz! Eğer sâdık kimseler iseniz.

169. Ve Allah Teâlâ'nın yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır Rablerinin katında diridirler rızıklanırlar.

170. Onlar kendilerine Allah Teâlâ'nın lütfundan verdiği şey ile sevinmektedirler. Ve onlar arkalarından varıp kendilerine yetişmemiş olanlara bir korku olmadığı ile ve onların üzüntüye uğramayacakları ile de müjdelenmiş bulunurlar.

171. Ve onlar Allah Teâlâ'dan bir nimet ile ve bir lütuf ile ve mü'minlerin mükâfatını Allah Teâlâ'nın elbette zayi etmiyeceği ile de müjdelenip sevinçli bir halde bulunurlar.

172. Onlar ki, kendilerine yara İsabet ettikten sonra Allah Teâlâ için ve Peygamberin için dâvete icabet eylediler. Onlardan iyilik edenler ve korunanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.

173. Onlar ki, insanlar onlara: Halk sizin için kuvvet, topladılar, artık o düşmanlardan korkunuz dediler de bu onların imânını arttırdı ve Allah Teâlâ bizlere kâfidir ve ne güzel vekilidir, dediler.

Âl-i İmran Sûresi 174 - 180. Ayetler

174. Sonra da kendilerine hiç bir fenalık dokunmaksızın Allah Teâlâ'nın bir nimetiyle ve bir lütfü ile geri döndüler ve Yüce Allah’ın rızâsına tâbi oldular. Allah Teâlâ ise büyük bir lütuf sahibidir.

175. Sizi mutlaka o şeytan, dostlarından korkutuyor. Binaenaleyh onlardan korkmayınız benden korkunuz eğer mü'min kimseler iseniz.

176. O küfre koşanlar seni üzmesinler. Şüphe yok ki, onlar Allah Teâlâ'ya bir şey ile zarar veremezler. Allah Teâlâ istiyor ki, onlara âhirette bir nasip vermesin. Ve onlar için büyük bir azap vardır.

177. Muhakkak o kimseler ki, imân karşılığında küfrü satın almışlardır. Elbette onlar Hak Teâlâ'ya bir şey ile zarar veremezler. Ve onlar için acıtıcı bir azap vardır.

178. Küfredenler aslâ sanmasınlar ki, onlara mühlet verişimiz onların nefisleri için bir hayırdır. Biz onlara mühlet veriyoruz ki, günahlarını artırsınlar. Ve onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

179. Allah Teâlâ mü'minleri sizin bulunduğunuz hâl üzere terkedecek değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Ve Allah Teâlâ size gaybı bildirecek de değildir. Ve lâkin Hak Teâlâ peygamberlerinden dilediği zatı seçer. Artık Yüce Allah'a ve peygamberlerine imân ediniz ve eğer imân eder ve korunursanız elbette sizin için büyük bir mükâfat vardır.

180. Allah Teâlâ'nın kendilerine lütfundan olarak verdiği şeyde cimrilik edenler bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Hayır... Bu onlar için bir şerdir. O cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Ve göklerin ve yerin mirası Allah Teâlâ içindir. Ve Hak Teâlâ yaptığınız her şeyden tamamiyle haberdardır.

Âl-i İmran Sûresi 181 - 186. Ayetler

181. Andolsun ki Allah Teâlâ, "şüphe yok Allah fakirdir, bizler ise zenginleriz" diyenlerin sözünü işitmiştir. Elbette o dediklerini ve Peygamberleri haksız yere öldürdüklerini yazacağız. Ve o yangın azabını tadınız diyeceğiz.

182. Bu, sizin ellerinizin takdim ettiği şey sebebiyledir. Ve şüphe yok ki. Allah Teâlâ kullarına zulmedici değildir.

183. O kimseler ki "şüphe yok Allah bize emretti ki: Ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiç bir Peygambere imân etmeyelim" dediler. De ki: Şüphe yok benden evvel size peygamberler mucizeler ile ve dediğiniz şey ile gelmişlerdi. Artık ne için onları öldürdünüz, eğer siz sadık kimseler iseniz?

184. İmdi seni yalanlarsa şüphe yok senden evvel de Peygamberler yalanlamışlardı ki, açık deliller ile, hikmetli sahifeler ile ve nurlu kitap ile gelmişlerdi...

185. Her nefis ölümü tadıcıdır. Ve şüphe yok sizlere yaptıklarınızın karşılığı kıyamet gününde ödenecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete girdirilirse kurtuluşa ermiş olur. Ve dünya hayatı ise bir aldatıcı metadan başka bir şey değildir.

186. Allah Teâlâ'ya and olsun ki: Mallarınız ve nefisleriniz hakkında imtihan olunacaksınızdır. Ve elbette sizden evvel kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve müşriklerden birçok incitici sözler işiteceksiniz. Ve eğer sabrederseniz ve korunursanız, işte şüphe yok ki, bu metaneti gerektiren işlerdendir.

Âl-i İmran Sûresi 187 - 194. Ayetler

187. Ve bir zaman Allah Teâlâ kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir söz almıştı ki, elbette o kitabı insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz. Onlar ise onu omuzlarının arkasına atıverdiler ve onunla az bir baha satın aldılar. Artık o satın aldıkları ne kötü birşey!

188. O getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları ile de övülmek isteyen kimseleri sakın sanma, artık onları zannetme ki, onlar azaptan kurtulacakları bir yerde bulunacaklardır. Ve onlar için pek acıklı bir azab vardır.

189. Ve göklerin de, yerin de mülkü Allah Teâlâ'nındır. Ve Allah Teâlâ her şeye hakkıyla kadirdir.

190. Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam aklı sahipleri için açıkça deliller vardır.

191. Onlar ki, ayakta iken de, otururken de ve yanları üzerine yatarlarken de Allah Teâlâ'yı zikirederler ve göklerin ve yerin yaradılışı hakkında tefekkürde bulunurlar. İşte onlar şöylece tesbih ve duada bulunur dururlar. Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, artık bizleri ateş azabından koru...

192. Ey Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan şüphesiz onu hakir ve zelil edersin. Ve zalimler için yardımcılar da yoktur.

193. Ey Rabbimiz! Biz, Rabbinize imân ediniz diye imâna çağıran bir davetçi işittik, hemen imân ettik. Ey Rabbimiz! Artık günahlarımızı bize bağışla ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri iyi kullar ile beraber öldür.

194. Ey Rabbimiz! Peygamberlerine karşı bizlere va'd ettiklerini bizlere ihsan buyur. Ve bizleri kıyamet gününde rezil etme. Şüphe yok ki, sen verdiğin sözden dönmezsin.

Sayfa 3 / 27

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
 
 
  • İLETİŞİM