• GİRİŞ
  • GİRİŞ...
  • KUR'AN-I KERİM
  • MEÂLİ
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
    • Kur'an Yolu Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ELMALILI HAMDİ YAZIR
    • Kur’an-ı Kerim Meali
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • ÖMER NASUHi BİLMEN
    • Kur’ân-ı Kerim Türçe Meâli
    • Kur’an-ı Kerim'e Göre Sıralama
    • Alfabetik Sıralama
  • RÜYA TABİRLERİ
    • A'dan Z'ye
    • İçindekiler
    • İslami Rüya Tabirleri

Âl-i İmran Sûresi 23 - 29. Ayetler

23.   Kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanları (Yahudileri) görmedin mi? Aralarında hakem olması için Allahın Kitab'ına çağırmıyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24.   Bunun sebebi: "ateş bize sayılı günler dışında asla dokunmaz" demelerindendir. Uydurdukları yalanlar, dinleri hakkında kendilerini aldatmaktadır.

25.   Bakalım, gelmesinde şüphe olmayan o günde kendilerini topladığımız ve hiç kimseye zulüm edilmeyerek herkese kazandığı şeyler tam olarak ödendiği zaman halleri nasıl olacak?

26.   De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kadirsin."

27.   "Geceyi gündüz içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden de ölü çıkarırsın, dilediğine de sınırsız rızık verirsin."

28.   Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa Allah'la ilişiği kesilir. Ancak onlardan gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başka. Allah, sizi kendisine karşı gelmekten sakındırır. Dönüş Allah'adır.

29.   De ki: Sinelerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerlerde olanları da bilir. Allah, her şeye kâdirdir.

Âl-i İmran Sûresi 30 - 37. Ayetler

30.   Herkesin, hayır olarak yaptıklarını da, kötülük olarak yaptıklarını da hazır bulduğu günde isteyecek ki, onlarla arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, sizi kendisine karşı gelmekten sakındırıyor. Allah, kullarını çok esirgeyendir.

31.   De ki: "eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." Allah, son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

32.   De ki: Allah'a ve peygambere itaat edin, eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

33.   Gerçek şu ki, Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı.

34.   Onlar, birbirlerinden gelen bir nesildi. Allah işitendir, bilendir.

35.   Hani İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Ben karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım, benden kabul buyur. Şüphesiz, işiten bilen şensin."

36.   Derken onu doğurdu; Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken "Rabbim! Onu kız doğurdum. Hâlbuki erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden korumanı niyaz ediyorum" dedi.

37.   Bunun üzerine Rabbi, onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya, onun yanına, mihraba (mabede) her girişinde yanında yeni bir rızık buluyor; "Ey Meryem bu sana nerden geliyor!" der; o da: "Bu, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah dilediğine sınırsız rızık verir" dedi.

Âl-i İmran Sûresi 38 - 45. Ayetler

38.   O arada Zekeriyya Rabbine dua etti. "Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan et. Şüphesiz, sen duayı işitensin" dedi.

39.   O mihrapta namaz kılarken, melekler ona şöyle nida ettiler: "Haberin olsun! Allah sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan bir kelimeyi (İsa'yı) tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."

40.   (Zekeriyya:) "Rabbim!" dedi, "bana ihtiyarlık gelip-çatmış, hanımım da kısırken benim nasıl oğlum olabilir!" Allah buyurdu ki: "böyledir, Allah dilediğini yapar."

41.   "Rabbim! Bana bir alamet göster," dedi. Buyurdu ki: "alametin insanlara, üç gün, İsaretten başka söz söylememendir. Bununla beraber rabbini çok zikret ve akşam sabah tesbih et."

42.   Hani melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı."

43.   "Ey Meryem! Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla. Secdeye kapan ve rükû edenlerle beraber rükû et."

44.   (Resulüm!) Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahiy ile bildiriyoruz. Meryem'i hangisi himayesine alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; bu yüzden çekişirlerken de yanlarında değildin.

45.   Hani melekler demişlerdi ki "Ey Meryem! Haberin olsun! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. İsmi Meryemoğlu İsa Mesih'tir. Dünyada ve ahirette itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır."

Âl-i İmran Sûresi 46 - 52. Ayetler

46.   Beşikte de erişkinliğinde de insanlara konuşacaktır. O, salihlerdendir.

47.   (Meryem:) "Rabbim!" dedi, "bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" buyurdu ki: "Böyledir, Allah neyi dilerse yaratır. O bir işi dileyince ona sadece "ol" der; oda oluverir."

48.   (Allah) ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49.   O İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) "ben size Rabbinizden bir ayetle geldim, ben size çamurdan kuş biçimi bir şey oluşturur, içine üflerim, Allah'ın izniyle derhal o, kuş oluverir. Yine Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı ve alaca hastalığına tutulanı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yeyip biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için kesin bir ayet vardır."

50.   Ben, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere Rabbinizden bir ayetle (bir mucize) ile size geldim. Artık Allah'tan korkun, bana itaat edin.

51.   Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için O'na itaat edin. İşte bu, doğru yoldur.

52.    Bunun üzerine İsa onlarda küfür sezince: "Allah yolunda benim arkadaşlarım kimlerdir?" dedi. Havariler: "Biz, Allah yolunun arkadaşlarıyız, biz Allah'a iman ettik, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler.

Âl-i İmran Sûresi 53 - 61. Ayetler

53.   Havariler "Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve peygamberine uyduk. Şimdi bizi şahitlerle beraber yaz."

54.   (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

55.   Hani Allah buyurmuştu ki: "Ey İsa! Ben seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana tabi olanları kıyamet gününe kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. İşte o zaman ihtilafa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim."

56.   Hâsılı, inkâr edenleri dünyada ve ahirette şiddetli bir azap ile azaplandıracağım. Onların hiç yardımcıları da yoktur.

57.   Ama iman edip salih amel edenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.

58.   İşte. Ey Peygamber, bu hükümleri biz sana ayetlerden ve hikmetli zikir'den (Kur'an'dan) peyderpey okuyoruz.

59.   Şüphesiz Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" dedi, o da hemen oluverdi.

60.   Hak senin Rabbinden (gelen)dir. Öyle ise şüphe edenlerden olma.

61.   Sana bu ilim geldikten sonra her kim seninle münakaşaya kalkarsa de ki: "Haydi! Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra can-ı gönülden yalvarıp-yakararak dua edelim de, Allah'ın lanetini yalancıların boynuna geçirelim."

Âl-i İmran Sûresi 62 - 70. Ayetler

62.   Şüphesiz işte budur İsa kıssasının doğru ifadesi. Allah'tan başka ilah yoktur. Muhakkak ki Allah, güç ve hikmet sahibidir.

63.   Eğer yine yüz çevirirlerse, Allah fesat çıkaranları bilir.

64.   De ki: "Ey ehl-i Kitab Sizinle bizim aramızda müşterek olan kelimeye gelin. Şöyle ki; Allah'tan başka ilah tanımayalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da bazımız bazımızı rab edinmesin." Eğer yüz çevirirlerse, o zaman: "Şahit olun ki biz gerçekten Müslümanlarız" deyiniz.

65.   Ey ehl-i Kitabi Niçin İbrahim hakkında münakaşa ediyorsunuz? Hâlbuki Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi, bunu da mı akletmiyorsunuz?

66.   İşte siz böylesiniz! Hadi biraz bilginiz olan şeyde münakaşa ettiniz, ya hiçbir ilminiz olmayan şeyde niçin münakaşa ediyorsunuz. Hâlbuki Allah bilir siz bilmiyorsunuz.

67.   İbrahim, ne Yahudi idi, ne hırıstiyandı; fakat o müvahhid bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.

68.   Şüphesiz insanlardan İbrahim'e en yakın olanı, onun peşinden gidenler ve şu peygamber (Muhammed) ve ona iman edenlerdir. Allah, müminlerin dostudur.

69.   Ehl-i kitap'tan bir grup arzu etti ki sizi şaşırtsınlar; hâlbuki sırf kendilerini şaşırtıyorlar da farkına varmıyorlar.

70.   Ey ehl-i kitabi Görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?!

Âl-i İmran Sûresi 71 - 77. Ayetler

71.   Ey ehl-i kitab! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?!

72.   Ehl-i kitab'tan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilene güpegündüz görünüşte iman edin; bitiminde (akşam üzeri) inkâr edin, belki onlarda dinlerinden dönerler."

73.   "Kendi dininize tabi olanlardan başkasına inanmayın." De ki: "Şüphesiz hidayet Allah'ın hidayetidir." Şöyle dediler: "Size verilenin bir benzeri birine veriliyor veya Rabbinizin huzurunda size üstün gelecekler" sözüne inanmayın, de ki: "Şüphesiz lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah rahmeti geniş olandır, bilendir."

74.   Rahmetini dilediğine bahşeder, Allah, büyük lütuf sahibidir.

75.   Ehl-i kitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan, onu sana iade eder; yine onlardan öylesi vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Çünkü bunlar, "bizim aleyhimize ümmilere yaptıklarımızdan bir vebal yoktur!" derler ve Allah'a karşı bile bile yalan söylerler.

76.   Hayır, vebal var! Kim sözünü yerine getirir ve şerden sakınırsa şüphesiz Allah, sakınanları sever.

77.   Fakat Allah'a karşı verdikleri sözü ve kendi yeminlerini birkaç paraya satanlar, işte onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır.

Âl-i İmran Sûresi 78 - 83. Ayetler

78.   Bir de onlardan bir grup vardır, dillerini eğip bükerler, siz onu kitaptan sanasınız diye böyle yaparlar. Hâlbuki kitaptan değildir. "Bu, Allah tarafındandır" derler; hâlbuki Allah tarafından değildir. Allah'a karşı bile bile yalan söylerler.

79.   Hiçbir beşer için; Allah ona kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun" deme yetkisi yoktur. Fakat "öğrenmekte ve ders alıp vermekte olduğunuz bilgiler gereğince Rabb'e kulluk edenler olun", der.

80.   Hiçbir zaman size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emredemez. Ya siz Müslüman olduktan sonra size kâfirliği emredebilir mi?

81.   Allah vaktiyle peygamberlerden: "Andolsun size kitap ve hikmetten verdikten sonra beraberinizdekini tasdik eden bir peygamber geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve yardımda bulunacaksınız" diye söz almış, "kabul ettiniz ve bunun üzerine bu ağır ahdimi boynunuza aldınız mı?" buyurduğunda, "kabul ettik" demişler. "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim," buyurmuştu.

82.   Demek ki, bunun arkasından kim dönerse, işte onlar dinden çıkmış fasıklardır.

83.   Ehl-i kitap, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O'na teslim olmuştur ve döndürülüp O'na götürüleceklerdir.

Âl-i İmran Sûresi 84 - 91. Ayetler

84.   De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub'un torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birinin arasını ayırmayız ve biz ancak O'na boyun eğen Müslümanlarız."

85.   Kim İslam'dan başka bir din ararsa, artık ondan asla kabul edilmez. O, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.

86.   Kendilerine açık deliller geldiği ve peygamberin hak olduğuna şehadet getirdikleri halde, imanlarından sonra nankörlük edip küfre sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Hâlbuki Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

87.   İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğramalarıdır.

88.   Ebediyyen onun içindedirler, azapları hafifletilmez ve kendilerine mühlet verilmez.

89.   Ancak ondan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

90.   Elbette, imanlarından sonra inkâr etmiş sonra da inkârlarında ileri gitmiş kimselerin tevbeleri kabul edilmez. Bunlar dalalet içinde kalmış sapıklardır.

91.   Kâfir olarak ölen kimselerden, her biri kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verse dahi, hiçbirinden kabul edilmez. Bunlar için elem verici bir azap vardır ve onların kurtarıcıları da yoktur.

Âl-i İmran Sûresi 92 - 100. Ayetler

92.   Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz iyiye eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

93.   Tevrat indirilmeden evvel İsrail'in (Yakup'un) kendine haram kıldıklarından başka, bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu güzelce okuyun".

94.   Bundan sonra kim Allah'a karşı yalan uydurursa, artık onlar zalimlerdir.

95.   De ki: "Allah, doğru söyledi. O halde hakka yönelmiş hanifler olarak İbrahim'in dinine tabi olun. O, hiçbir zaman müşriklerden olmadı."

96.   Doğrusu insanlar için kurulan ilk mâbed, Mekke'de ki çok mübarek ve bütün âlemler için hidayet olan Kâbe'dir.

97.   Onda açık ayetler var, İbrahim'in makamı var ve ona girip sığınan emniyette olur. Yoluna gücü yeten herkesin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa bilmelidir ki, Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O, bütün âlemlerden müstağnidir.

98.   De ki: "Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?"

99.   De ki: "Ey ehl-i kitap! Niçin iman edenleri Allah'ın doğru yolundan menediyorsunuz; görüp durduğunuz halde niçin onun eğriliğini istiyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."

100. Ey iman edenler! Eğer ehl-i kitaptan herhangi bir guruba uyarsanız, sizi imanınızdan sonra çevirip tekrar kâfir ederler.

Âl-i İmran Sûresi 101 - 108. Ayetler

101. Sizler ise kâfirliğe nasıl dönersiniz ki, önünüzde Allah'ın ayetleri okunuyor ve içinizde peygamber bulunuyor? Hâlbuki kim Allah'a sımsıkı tutunursa, muhakkak doğru olan bir yola iletilmiştir.

102. Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öyle korkup-sakının, hakkıyla muttaki olun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.

103. Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı tutunun. Birbirinizden ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Sizler birbirinize düşmanlar iken, O, kalplerinizde dostluk meydana getirip gönüllerinizi birleştirdi ve nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz. Yine sizler, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunurken, O, sizi tutup oradan kurtardı. Şimdi size ayetlerini böyle açıklıyor ki, Allah'a doğru gidebilesiniz.

104. Sizden önde giden, hayra davet eden, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp müslümanlara muhalefet edenler gibi olmayın, onlar için büyük bir azap vardır.

106. Birtakım yüzlerin ağaracağı, bir takım yüzlerinde kararacağı gün, yüzleri kararanlara şöyle denecek: "imanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? O halde inkâr etmenizin cezası olarak tadın azabı!"

107. Ama yüzleri ak olanlar ise, Allah'ın rahmeti içindedirler, onlar onun içinde ebedi kalacaklardır.

108. İşte bunlar, sana hak olarak okuduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah âlemlere zulüm isteyen değildir.

Âl-i İmran Sûresi 109 - 115. Ayetler

109. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.

110. Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülüklerden sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Ehl-i Kitap da iman etseydi, elbette haklarında hayırlı olurdu; içlerinden iman edenler varsa da çoğunluğu dinden çıkmış fasıklardır.

111. Ehl-i kitap, size incitmekten başka zarar vermezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını döner kaçarlar. Sonra yardım da bulamazlar.

112. Yahudiler, nerede bulunsalar zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Ancak Allah'ın ahdine ve müminlerin ahdine sığınanlar müstesna. Döne dolaşa Allah'ın gazabına layık oldular ve miskinlik altında ezilmeye mahkûm kaldılar. Çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve bile bile haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Çünkü onlar asi olmuşlardı ve aşırıya gidiyorlardı.

113. Hepsi bir değildir. Ehl-i kitap içinden müslüman olup (Allah için) kalkan bir topluluk vardır ki, gece vakti Allah'ın ayetlerini okuyup secdelere kapanırlar.

114. Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar; hayırlara koşuşurlar. İşte bunlar salih olanlardandır.

115. Hayırdan her ne yapıyorlarsa hiçbir zaman ona nankörlükle karşılık verilmeyecektir. Allah takva sahiplerini bilir.

Âl-i İmran Sûresi 116 - 121. Ayetler

116. İnkâr edenler, şüphesiz onların ne malları, ne çocukları kendilerini Allah'ın azabından kurtaramaz. Onlar, ateşin halkıdırlar, orada ebedi kalacaklardır.

117. Bu dünya hayatında yaptıkları harcamaların durumu, kavurucu bir rüzgarın zalim bir kavmin ekinine İsabet edip onu mahvetmesine benzer. Onlara Allah zulüm etmemişti, fakat onlar kendilerine zulüm ediyorlardı.

118. Ey iman edenler! Kendi dışınızdaki kâfirleri sırdaş edinmeyin. Onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler. Sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Görmüyor musunuz kinleri ağızlarından taşmakta! Kalplerinin sakladığı kin ise daha büyüktür. Eğer akıl ederseniz, size ayetleri açıkça beyan ediyoruz.

119. Sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise -kitabın tümüne iman ettiğiniz halde- sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan öfkelerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: "öfkenizle ölün". Şüphesiz, Allah kalplerin özünde saklı duranı bilir.

120. Size bir iyilik dokunursa, bu onları rahatsız eder, ama başınıza bir musibet gelirse, onunla sevinirler. Eğer siz sabırlı olur takvaya sarılırsanız, onların hileleri size zarar vermez. Çünkü Allah, onların yaptıklarını kuşatmıştır.

121. Hani bir vakit erkenden ailenden ayrılmıştın, müminleri savaş için elverişli mevkilere yerleştiriyordun. Allah işiten ve bilendir.

Âl-i İmran Sûresi 221 - 132. Ayetler

122. Uhud Savaşı'nda içinizden iki gurup ayrılmak istemişlerdi. Hâlbuki Allah, onların yardımcıları idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

123. Gerçekten, sizler çaresiz birkaç kişi iken, Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. O halde Allah'tan sakının ki ona şükredebilesiniz.

124. O zaman müminlere şöyle diyordun: "İndirilmekte olan üç bin melek ile Rabbinizin size yardım etmesi size yetmez mi?"

125. Evet, siz sabreder ve itaatsizlikten sakınırsanız, onlar da aniden üzerinize gelseler, rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder.

126. Allah, bunu ancak size bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla rahatlasın diye yaptı. Yardım, ancak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.

127. Ta ki, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler.

128. Senin elinde yapacak bir şey yoktur, Allah onlara tevbe nasip eder veya (ısrar ederlerse) onlara azap etsin diye (Allah size Bedir'de yardım etti). Çünkü onlar zalimdirler.

129. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

130. Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

131. Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.

132. Allah'a ve peygambere itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.

 

Âl-i İmran Sûresi 133 - 140. Ayetler

133. Rabbinizden bir mağfirete ve takva sahipleri için hazırlanmış olup eni göklerle yer kadar olan cennete koşun!

134. O takva sahipleri ki, bollukta ve darlıkta infak ederler. Kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah da ihsan sahiplerini sever.

135. Onlar ki, bir kabahat yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, hemen tevbe ederler. Günahları da Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Hem yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.

136. İşte bunların mükâfatı, Rablerinden bağışlanma ve altlarında ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.

137. Sizden önce nice milletler hakkında İlâhî kanunlar uygulanmıştır. Onun için yeryüzünde dolaşın da bir bakın peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

138. Bu (Kur'an) bütün insanlar için bir açıklamadır. Takva sahipleri için bir hidayet ve bir öğüttür.

139. Sizler gerçek müminlerseniz üstün gelecek olan sizsiniz. Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin.

140. Eğer siz Uhud'da bir yara aldınızsa, o herifler de Bedir'de öyle bir yara almıştı. O günleri biz insanlar arasında döndürüp dururuz. (Zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz). (Bu), Allah iman edenleri ortaya çıkarsın ve sizden şahitler edinsin diye böyledir. Allah zalimleri sevmez.

Âl-i İmran Sûresi 141 - 148. Ayetler

141. Bir de böylece Allah iman edenleri seçip arındırmak ve kâfirleri helâk etmek ister.

142. Yoksa siz Allah içinizden cihat edenleri belli etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?

143. Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz!

144. Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Her kim geri dönerse, kesinlikle Allah'a zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri pek yakında mükâfatlandıracaktır.

145. Allah'ın izni olmadıkça kimse için ölmek yoktur. O, süresi yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla beraber her kim dünya nimetini isterse, ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse, ona da ondan veririz. Şükredenleri ise, muhakkak ki mükâfatlandıracağız.

146. Nice peygamberler vardı ki, beraberinde Rabbe kulluk eden birçok erenler olduğu halde savaştılar da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.

147. Başka bir şey söyledikleri de yoktu. Sadece "Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla, cihat meydanında ayaklarımızı sağlamlaştır ve kâfirlere karşı bizleri muzaffer kıl!" diyorlardı.

148. Sonunda Allah da kendilerine hem dünya nimetini hem de ahiretin güzel sevabını verdi. Öyle ya, Allah güzel iş yapan muhsinleri sever.

Âl-i İmran Sûresi 149 - 153. Ayetler

149. Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat edecek olursanız, sizi tersinize (eski dininize) çevirirler de öyle bir değişikliğe uğrarsınız ki, tamamen hüsran içinde kalırsınız.

150. Doğrusu sizin mevlânız bir olan Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151. Allah'ın hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koştukları için biz kâfirlerin kalpterine korku düşüreceğiz. Onların varacakları yer cehennemdir. Zalimlerin yatağı ne kötüdür.

152. Andolsun ki, Allah size olan vaadini yerine getirmiştir. O karışıklıkta onları öldürüyorsunuz. Ama, sevdiğiniz zaferi Allah size gösterdikten sonra isyan edip verilen emirde tartışarak yılgınlık gösterdiniz. Nihayet kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi imtihan etmek için onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Bununla beraber sizi de bağışladı. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.

153. O sırada siz, devamlı uzaklaşıyordunuz, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise, arkanızdan sizleri çağırıyordu. Bunun üzerine Allah size keder üstüne keder verdi ki ne elinizden giden zafere, ne de başınıza gelen musibete üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızı bilendir.

Âl-i İmran Sûresi 154 - 157. Ayetler

154. Sonra o kederin arkasından üzerinize bir güven indirdi; bir uyku ki, içinizden bir grubu sarıyordu. Bir grup da nefislerinin sevdasına düşmüşlerdi. Allah'a karşı cahiliye zannı olan haksız bir zan besliyorlardı. "O işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin hepsi Allah'ındır. "Onlar sana açıklayamadıkları bir şeyi içlerinde gizliyorlardı." Bu işten bir hissemiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlardı. De ki: "Evinizde de olsaydınız, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, yine çıkacak (öldürülüp) düşecekleri yerleri çaresiz boylayacaklardı. Allah, sinelerinizdekini yoklamak ve yüreğinizdekini meydana çıkarmak için bunu başınıza getirdi. Allah sinelerin özünde saklı duranı bilir."

155. (Uhud'da) iki topluluğun çarpıştığı gün, sizi bırakıp geri dönenleri şeytan, sırf kazandıkları bazı günahlar dolayısıyla yerlerinden kaydırmak istedi. Bununla beraber Allah, kendilerini affetti. Allah çok bağışlayıcıdır, halimdir.

156. Ey iman edenler! İnkâr edenler yeryüzünde seyahata çıkanlar veya savaşa giden kardeşleri hakkında: "Yanımızda olsalar ne ölürlerdi, ne de öldürülürlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah, bunu kalplerine hasret olarak koydu. Hâlbuki hayatı veren de Allah, ölümü veren de Allah'tır. Allah yaptıklarınızı görendir.

157. Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, şüphesiz sizin için Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, onların toplayacakları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

Âl-i İmran Sûresi 158 - 165. Ayetler

158. Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

159. Sırf Allah'tan bir rahmet ile sen onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılıp giderlerdi. O halde kusurlarını affet, günahları için bağışlanma dile ve iş hakkında görüşlerini al. Sonra da karar verdin mi artık Allah'a tevekkül et. Çünkü Allah, tevekkül edenleri sever.

160. Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi yardımsız bırakırsa, kimin haddinedir ki O'ndan sonra size yardım etsin? O halde müminler yalnızca Allah'a güvenip tevekkül etsinler.

161. Bir peygamber için, emanete ihanet olur şey değildir! Her kim ihanet eder; ganimet ve hâsılattan bir şey aşırırsa kıyamet günü, ihanet ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese kazandığı ödenir. Hiçbirine zulmedilmez.

162. Ya o zaman Allah'ın rızasının peşinden giden kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve yatağı cehennem olan kimseye benzer mi? O, ne kötü dönüş yeridir.

163. Onlar, Allah katında derece derecedirler. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

164. Gerçekten Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur, zira içlerinden, kendilerine bir peygamber gönderdi. O peygamber onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor, onlara Kitap ve hikmet öğretiyor. Hâlbuki ondan önce açık bir sapıklık içinde idiler.

165. Böyle iken Bedir'de düşmanınızın başına iki katını getirdiğiniz bir musibet Uhud'da size İsabet edince "Bu nereden" mi dediniz? De ki: "O, kendinizdendir." Allah'ın gücü her şeye yeter.

Âl-i İmran Sûresi 166 - 173. Ayetler

166.  İki topluluğun savaştığı gün başınıza gelen yine Allah'ın izni ile idi. Bu da müminleri münafıklardan ayırdetmek içindi.

167.   Bunlara "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilsek arkanızdan gelirdik", dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, gizlediklerini daha iyi bilir.

168. Onlar oturup savaşa giden kardeşleri için "Bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse."

169.  Allah yolunda öldürülenleri sakın "ölü" sanma! Hayır, hep hayattadırlar, Rablerinin katında yaşarlar. Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği mutluluk ile sevinçli bir halde rızıklanmaktadırlar.

170.  Arkalarından kendilerine yetişemeyen mücahidlere şunu müjdelerler: "Onlara bir korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyecektir."

171. Allah'ın büyük bir nimetini, bir lütfunu ve Allah'ın müminlerin mükâfatını zayi etmeyeceğini müjdelemektedirler.

172. Kendilerine yara İsabet ettikten sonra Allah'ın ve Peygamber'in emrine icabet eden müminler içinden özellikle iyilik yapanlar ve takva sahihleri için pek büyük bir mükâfat vardır.

173. Onlar ki insanlar kendilerine: "Haberiniz olsun! İnsanlar sizin için kuvvet yığdılar, onun için onlardan korkun" dediklerinde, bu onların imanlarını arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler.

Âl-i İmran Sûresi 174 - 180. Ayetler

174. Sonra da kendilerine hiçbir keder dokunmadan, Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler. Allah'ın rızasına izlediler. Allah, çok büyük bir lütuf sahibidir.

175. Size haberi getiren şeytan, sade kendi dostlarını korkutur; siz ondan değil bana isyan etmekten korkun. Eğer müminlerseniz.

176. Ey peygamber, küfürde yarışanlar seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara, ahirette bir nasip vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.

177. Şüphesiz imana karşılık küfrü satın alanlar, Allah'a zerre kadar zarar veremezler. Onlar için elem verici azap vardır.

178. Bir de o inkâr edenler kendilerine mühlet vermemizi, sakın kendileri için bir hayır sanmasınlar. Biz sırf günahlarını arttırmaları için onlara mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

179. Allah, müminleri şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, dilediği kimseleri elçi olarak seçer; onun için Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız sizin için büyük bir mükâfat vardır.

180. Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği mallarda cimrilik edenler, sakın onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır! O, onlar için şerdir; kıyamet günü, kıskandıkları mal boyunlarına dolanacak. Kaldı ki, göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, her ne yaparsanız haberdardır.

Âl-i İmran Sûresi 181 - 186. Ayetler

181. "Gerçekten Allah fakirdir, bizler ise zenginiz" diyenlerin sözlerini elbette Allah işitmiştir. Onların bu dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile beraber yazacağız ve diyeceğiz ki: "Tadın o yakıcı azabı!"

182. Bu, ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Allah kullara zulmedici değildir.

183. Onlar: "Allah bize, semadan inen bir ateşin yiyeceği (yok edeceği) bir kurban getirinceye kadar hiçbir elçiye inanmamamız konusunda and verdi" dediler. De ki: "Size benden önce bir takım peygamberler apaçık mucizelerle gelmiş ve dediğiniz mucizeyi de getirmişti. Eğer doğru iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?"

184. Şimdi seni yalanlarlarsa, yadırgama; senden önce de nice peygamberler yalanlandı ki apaçık mucizeler, hikmetli sahifeler ve nurlu kitap ile gelmişlerdi.

185. Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü mükâfatlarınız tastamam verilecektir. O zaman kim ateşten uzaklaştırılıp cennete konulursa, işte o muradına ermiştir. Yoksa dünya hayatı, aldatıcı metâdan başka bir şey değildir.

186. Mutlaka mallarınızla ve canlarınızla imtihan olunacaksınız. Gerek sizden önce gelen ehl-i kitaptan ve gerek müşriklerden elbette birçok incitecek söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ yoluna gidip sakınırsanız, işte bu azmolunacak işlerdendir.

Âl-i İmran Sûresi 187 - 194. Ayetler

187. Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden şöyle söz aldı: "Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" derken onlar onu kulak ardı ettiler, karşılığında biraz para aldılar. Bakın ne kötü alış-veriş!

188. Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları işle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma; Onlar için elem verici bir azap vardır.

189. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye güç yetirendir.

190. Elbette göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelip gidişinde temiz akıl sahipleri için şüphesiz ayetler vardır.

191. Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzerinde hep Allah'ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler. "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz. O halde bizi ateş azabından koru!"

192. "Ey Rabbimiz! Çünkü sen kimi ateşe sokarsan, muhakkak onu rezil ve rüsvay etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları yoktur."

193. "Ey Rabbimiz! Gerçekten biz, çağırıcı işittik, imana çağırıyor; "Rabbinize iman edin!" diyordu. "Dinledik, iman ettik. Rabbimiz mağfiretinle günahlarımızı bağışla, kabahatlerimizi ört ve bizi iyilik yapanlarla beraber yanına al."

194. "Rabbimiz! Peygamberlerin vasıtasıyla bize vâdettiklerini ihsan buyur, kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin!"

Âl-i İmran Sûresi 195 - 200. Ayetler

 195. Rableri de dualarına şöyle cevap verdi: "Şüphesiz ben, erkek olsun, kadın olsun, içinizden hayır işleyen hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmam. Hep birbirinizdensiniz. Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye uğrayanların, cihada gidenlerin ve bu uğurda öldürülenlerin kusurlarını örteceğim, onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Tasavvur edemeyeceğiniz bir mükâfatla Allah tarafından mükâfatlandırılacaklar."

196. İnkâr edenlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

197. (Bu), az bir zevktir, sonra varacakları yer cehennemdir. Ne kötü yataktır o!

198. Fakat Allah'tan korkup-sakınan kullar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altından ırmaklar akan, içinde kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki nimetler daha hayırlıdır.

199. Şüphesiz Ehl-i kitap içinden kimi de vardır ki, Allah'a iman ettikleri gibi, Allah için hakka boyun eğerek hem kendilerine indirilene, hem de size indirilene iman ederler. Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmazlar. İşte bunlar için Rableri katında mükâfatlar vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.

200. Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, cihad için hazırlıklı ve kenetlenmiş bulunun ve Allah'tan sakının ki kurtuluşa erişesiniz.

Nisa Sûresi 1 - 6. Ayetler

Bismillâhirrahmânirrahîm

1.     Ey insanlar! Sizleri bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık haklarına riayet etmemekten sakının. Çünkü Allah, üzerinizde gözeticidir.

2.     Allah'tan korkun da yetimlere mallarını verin ve temizi murdarla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katıp (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü o büyük bir günahtır.

3.     Eğer (kendileriyle evlendiğinizde) yetimlerin hakkını gözetemeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu surette adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane alın veya kendinize ait bir cariye alın. Adaletten ayrılmamanız için bu, daha uygundur.

4.     Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek verin. Şayet ondan birazını kendileri size gönül hoşluğuyla bağışlarlarsa, onu da iç huzuruyla yeyin.

5.     Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara) vermeyin; onlardan yapacağınız harcamalarla onları besleyin, giydirin ve kendileriyle güzel güzel konuşup iyi geçinin.

6.     Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. O zaman kendilerinde bir olgunlaşma hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin. Büyüyecekler de ellerine alacaklar diye o malları israf ile yemeyin. İhtiyacı olmayan veli tenezzül etmesin, muhtaç olan da meşru surette yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında şahid bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.

Nisa Sûresi 7 - 11. Ayetler

7.     Ana-baba ve en yakın akrabanın bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-baba ve en yakın akrabanın bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Azından da, çoğundan da farz kılınmış birer pay vardır.

8.     Mirastan taksim olunurken varis olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, kendilerine ondan biraz bir şey verin, hem de gönüllerini alacak güzel sözler söyleyin.

9.     Arkalarında elleri ermez, güçleri yetmez bir zürriyet bırakacak olsalardı, (halleri ne olur diye) korkacak olanlar, (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler. Allah'tan korksunlar ve doğru söz söylesinler.

10.   Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler, muhakkak karınlarına sırf ateş tıkınmış olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.

11.   Allah size miras taksiminde şöyle emrediyor: Çocuklarınızdan, erkeğe, kadının payının iki katı pay veriniz. Eğer çocuklar hepsi kadın olmak üzere ikiden fazla iseler, (ölünün) bıraktığının üçte ikisi bunlarındır. Eğer bir tek kız ise, o zaman mirasın yarısı onundur. Şayet (ölenin) çocuğu varsa, ana-babasından her birine ölenin bıraktığından altıda bir, ama çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de varsa, o zaman anasına altıda bir pay vardır. (Bütün bu paylar ölenin) ettiği vasiyet veya borcundan sonradır. Babanız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bütün bunlar Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah; bilendir, hikmet sahibidir.

Sayfa 3 / 26

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
 
 
  • İLETİŞİM