A'raf Sûresi 96 - 104. Ayetler

96.   Eğer o memleketlerin ahalisi iman edip, Allah'tan korksaydılar, elbette üzerlerine yerden ve gökten bereket (kapıları) açardık, fakat yalanladılar, biz de kendilerini kazandıklarıyla tutup alıverdik.

97.   Ya şimdi şu köy-kasaba ahalisi geceleyin uyurlarken, kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

98.   Yine o köy-kasaba ahalisi kuşluk vakti oynayıp-eğlenip dururlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

99.   Ya da Allah'ın tuzağından emin mi oldular? Fakat kendilerine yazık eden topluluklardan başkası Allah'ın tuzağından emin olamaz.

100. Eski sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olan kimselere hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer dilemiş olsak onların da günahlarını başına çarpardık. Fakat kalplerinin üzerlerini mühürleriz de onlar gerçeği işitmezler.

101. İşte o memleketler, onların başına gelenlerden bir kısmını sana kıssa olarak anlatıyoruz. Andolsun onlara peygamberleri delillerle geldiler, öyle iken iman etmek istemediler; çünkü daha önce inkâr etmeyi adet edinmişlerdi. Allah, kâfirlerin kalbini işte böyle mühürler.

102. Hem onların çoğunda sözünde durma diye bir şey görmedik. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış olarak gördük.

103. Sonra onların arkasından ayetlerimizle Musa'yı, Firavun'a ve çevresine gönderdik. Onlar o ayetlere haksızlık ettiler; ama bak ki, o bozguncuların sonu nasıl oldu?

104. Musa: "Ey Firavun" dedi; "bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim."